Sayın Emin Kılıç soruyor:
SORU: Malkoçoğlu gibi tarihî filmleri izlediğimizde Akıncılardan söz ediliyor.
Öyle ki Akıncı olmak isteyenler bir çok sınavlardan geçiriliyor…
Akıncıların dur durak bilmeden tek başına at koşturmaları ve düşmanlarla çatışmaya girmeleri bana heyecan veriyor.
Akıncılar üzerine şiir yazan ünlü şairleri de hatırlıyorum.
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik…”diye başlayan dizelerde de kalabalık akıncı gruplarından söz ediliyor.
Akıncılar Osmanlı ordusunun parçası olan düzenli birlikler midir?
Yoksa bazılarının iddia ettiği gibi bir çapulcu grubu mudur?
Yoksa filmlerde gördüğümüz gibi vatan için tek başına düşman üzerine saldıran serdengeçtiler midir?
Akıncıları anlatır mısınız?
CEVAP: Akıncılar soruda bahsedildiği şekliyle pek çok Türk filmlerine konu olmuş kahramanlardır.
Yahya Kemal Betaylı’nın şiiri Akıncıları pek güzel şekilde dile getirilmektedir:
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi “İlerle!”
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hâtıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik ”
Akıncılığın temeli Osman Gazi döneminde Köse Mihal tarafından atılmıştır. Akıncılığın bir ocak şeklinde kurulmasında da Evrenos beyin büyük emeği olmuştur.
İlk defa Osman Gazi piyade ve süvari askerlerini teşkil edinceye kadar Akıncılardan istifade etmiştir.
Osmanlı uç beyliğinin bir devlet haline gelmesinde Akıncıların çok büyük rolü vardır.
İlk zamanlarda akıncı beylerinin çoğu Osman Gazi’nin yoldaşları olan kumandanların çocuklarıydı.
Akıncı beyleri istediklerini ocağa alır, istemediklerini çıkarabilirdi.
Akıncı beyleri, emirleri doğrudan doğruya Padişah’lardan alırlardı.
Akıncılar; Osmanlıların teşkil ettiği ordu birliklerine mensup değildi. Akıncılar sınır boylarında, Rumeli’de, serhat boylarına yakın yerlerde otururlar ve zaman zaman düşman topraklarına akınlar düzenlerlerdi.
Akıncılar içinde fedai, dalkılıç, serdengeçti, deli, azap, gönüllü gibi şahıs ve gruplar vardı.
“Deli” adı verilen akıncılar düşmanı görünce adeta deliye dönerler ve hiç kimse onları durduramazdı.
Orduyla sefere katıldıkları zaman savaşın en ön safında yer alırlar ve düşmana ilk onlar saldırırlardı.
Bu grup hiç silah kullanmaz, sadece kendilerini savunmak için yanlarında kalkan bulundururlar, kalkanlarıyla düşman içine dalarlar, kendilerine yapılan kılıç hamlelerini kalkanlarıyla savuşturup, Mermerlere vurarak sertleştirdikleri kocaman elleriyle düşmanın yüzünde OSMANLI TOKATI ile şimşekler çaktırırlardı.
Bir avuç “Deli” ile baş edemeyen düşman, Türk ordusunu görünce paniğe kapılıp gruplar halinde kaçarlar, savaşı terk ederlerdi.
“Deli” adı verilen akıncılar eğersiz ata binerler ve aylarca mermer gibi sert cisimlere vurarak ellerini kat kat nasır bağlatırlar düşman için kılıçtan daha etkili bir silah haline getirirlerdi.
15’inci yüzyılın sonundan itibaren Avrupa’daki sınır boylarına yerleştirilen akıncı deliler “Bayrak” adı altında 60’ar kişilik ocaklara ayrılırlardı.
Başlarındaki kumandana “Delibaşı” denirdi.
16’ıncı yüzyılda kurt, sırtlan, pars gibi vahşi hayvanların derilerinden yapılmış elbiseler giyen delilerin atları da her akıncıda olduğu gibi çevik ve dayanıklıydı.
Akıncılık genelde babadan oğul’a geçerdi.
Akıncı olabilmenin şartlarından biri de TÜRK olmaktı.
Devşirmelerden devletin her kademesine hatta Sadrazamlığa kadar yükselebilme imkânı varken AKINCI olmaları imkansızdı.
Akıncıların ne kışlası vardı, ne de devlet tarafından kendilerine silah, teçhizat, maaş verilirdi.
Akıncılar silahlarını kendileri temin ederler ve düşmanlardan aldıkları ganimetlerle geçimlerini sağlarlardı.
Akıncı olabilmenin bazı şartları vardı.
Akıncılar güçlü ve genç insanlardan seçilirdi. Akıncı adayı köyün imamını veya dürüst birini kefil göstermek zorundaydı.
Düzenli bir şeklinde Akıncı defteri tutulur ve bu defter saklanırdı.
Akıncı beyini devlet tayin ederdi. Ancak akıncılar merkezi idareye bağlı değillerdi. Sınır boylarında ocaklar halinde teşkilatlanmışlardı.
Akıncılar devlete vergi vermekten muaf tutulurdu.
Akıncıların da kendilerine göre kanunları ve ordu birlikleri vardı.
Akıncı kanununa göre; her on akıncıya onbaşı, yüz akıncıya subaşı, bin akıncıya ise binbaşı kumanda ederdi.
Bir hareketin akın adını alabilmesi için akıncı beyinin mutlaka bu harekete katılması gerekirdi.
Akıncılar barış zamanında kendi işleriyle meşgul olurlar, ancak devamlı at üstünde her türlü silahı kullanabilme, yüzme, güreş, sarp yerleri aşma talimleri yaparlardı.
Savaş sırasında asıl ordudan birkaç günlük mesafede önden giderler, keşif yaparlar, ordunun geçeceği yerleri emniyet altına alırlar, düşmana yapılacak yardımlara engel olurlar, yakaladıkları esirlerden aldıkları bilgileri kısa zamanda, gelmekte olan asıl birliklere ulaştırırlardı.
Akıncılar, Avrupalıların iddia ettikleri gibi sırf yağma yapmak için düşman topraklarına saldıran başıbozuk serseri güruhu değildir.
Akıncılar iyi bir plan program ve emir- komuta zinciri içinde görev yaparlardı.
Filmlerde izlediğimiz gibi Akıncıların düşman topraklarına dalışı kitle halinde olur, yol kavşağı, geçit ve köprülerde bölüklere ayrılırlardı.
Silah ve teçhizatları uygun olmadığı için kale kuşatmalarına katılmazlar ancak Akıncılardan; yerine göre serdengeçtiler, fedailer, dalkılıçlar, deliler, azaplar, gönüllüler kuşatılmış kalede yalın kılıç yada sadece kalkanlarıyla düşmanların arasına dalarlardı.
Bunlar çoğu zaman şehit olurlardı.
Silahları kılıç, kalkan, pala, mızrak ve topuzdan İbaretti.
Akıncılar, Fatih Sultan Mehmet, İkinci Beyazıt ve Birinci Selim devirlerinde Anadolu’nun doğusundaki devletlerle yapılan savaşlarda aktif rol oynamışlardı.
Fetihler döneminin en gözde insanları akıncılardı.
Fetihler döneminin sona ermesiyle Akıncı sayılarında azalma görülmüş sayıları bazen elli bini bulan Akıncıların sayıları azalınca da eski Akıncılar görülmez olmuştu.
Osmanlılarda Akıncılık 1595 yılına kadar yaklaşık 250 sene devam etmiştir.
1595 yılında Veziriazam Koca Sinan Paşa’nın Eflak’ta Prens Mihal’e yenilmesi üzerine Tuna’nın öbür yakasında kalan binlerce Akıncı şehit olmuş, yüz binin üzerinde Akıncı atı telef olmuştu.
Akıncı atlıları uzun mesafeyi kısa sürede koşmak üzere ve pek çok meziyetlere sahip olarak yetiştiriliyordu.
Bu atların yüz binlercesinin yok olmasıyla da Akıncılık zayıflamıştı.
On altıncı yüzyıldan sonra sayıları iyice azalan Akıncılar geri hizmetlerde kullanılmaya başlanmış ve yerlerini kırım hanlarının emri altındaki Tatar askerleri almıştır.
Akıncı adı 1826′da tamamen ortadan kalkmış, dillere destan, türkü ve filmlere konu olan yiğitler tamamen tarihe karışmıştır.
Hoşça kalınız.