Rüzgârsız havaları sevmiyorum çünkü bütün fırıldaklar dönmeye başlıyor…
Geçenlerde eski kitaplarımı karıştırırken bir şey takıldı gözüme. Sayfaların arasında, yıllar önce aldığım bir not, sanki “gel, beni oku” der gibi çağırdı beni.
Kâğıdı elime aldığımda, kendi yazımla yazılmış şu cümle çıktı karşıma: “Eski bir Eskimo atasözü der ki:
‘‘Rüzgârsız havada dönen fırıldağın, mutlaka bir üfleyeni vardır.”
İlk okuduğumda basit bir cümle gibi geldi, ama durup düşününce, bu sözün içinde ne kadar derin bir anlam yattığını fark ettim.
Sanki hayatın her köşesine dokunan, bize bir şeyler anlatmaya çalışan bir mesaj gibi.
O gün bu atasözü üstüne epey kafa yordum ve şimdi de sizinle bu düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Buyurun, bir bardak çay alın, sohbet havasında laflayalım.
Bu atasözü ilk bakışta doğadan bir gözlem gibi duruyor, değil mi?
Rüzgar yoksa ve fırıldak dönüyorsa, demek ki bir şey onu hareket ettiriyor.
Ama işin aslı, bu söz sadece fırıldakla ya da rüzgarla sınırlı değil.
Hayatın her alanında karşımıza çıkan bir gerçeği fısıldıyor bize:
Görünenin ötesinde bir neden, bir etki hep var.
Bazen hayatımızda olup bitenleri tesadüfe bağlıyoruz ya, işte bu atasözü diyor ki, “Dur bir dakika, öyle hemen tesadüf deyip geçme, bir bak bakalım, o fırıldağı kim üflüyor?”
Hayatın Tesadüfleri Üzerine
Mesela günlük hayatta hepimizin başına geliyor: Bir şey oluyor ve “Aa, ne tesadüf!” diyoruz.
Geçen hafta mesela, tam iş yerinde bir işi yetiştirmeye çalışırken, birden bir arkadaşım aradı ve tam ihtiyacım olan bir bilgiyi verdi.
İlk anda “Ne şans!” dedim içimden. Ama sonra durdum, düşündüm.
Acaba bu gerçekten şans mıydı, yoksa o arkadaşımın beni daha önce dinlemiş olması, neye ihtiyacım olduğunu fark etmesi miydi o fırıldağı döndüren?
Belki de tesadüf dediğimiz şey, aslında birilerinin üflemesiyle harekete geçen bir olaylar zinciri.
Bu atasözü bana şunu öğretti:
Hayatımızda ne oluyorsa, bir sebebi var. O yüzden olayları yüzeysel görmek yerine, biraz derine inip “Neden?” diye sormak lazım.
İş Hayatında Fırıldağın Üfleyeni
İş hayatına gelince, bu sözün değeri bir başka ortaya çıkıyor.
Diyelim ki bir projede beklenmedik bir başarı yakaladınız.
Ekip olarak alkışları topluyorsunuz, herkes “Ne güzel oldu!” diyor.
Ama bu başarıyı sadece şansa bağlamak ne kadar doğru?
Belki de o başarı, gecenin bir vakti uyumayıp çalışan bir ekip üyesinin emeğiyle geldi.
Ya da tam zamanında aldığınız bir karar, o fırıldağı döndüren üfleme oldu.
Aynı şekilde, bir şey ters gittiğinde de suçu hemen dış etkenlere atmak kolay.
“Piyasa kötüydü, müşteri anlamadı!” deyip geçiyoruz.
Ama durup düşünsek, belki bizim eksik bıraktığımız bir şey vardı.
Hatalarımızı aramak, o üfleyeni bulmak demek.
Bu bakış açısı, iş hayatında bizi daha dikkatli, daha sorgulayıcı yapmaya yarıyor bence.
Sizlere Gelecekte Görüşmek Üzerine Meydan Okuyorum.
Orada Görüşelim…