Özetleyecek olursak, Türkiye’deki 28 Şubat süreci anayasa mahkemesi tarafından -laiklik karşıtı hareketlerin odağı-olmakla mahkum edilen Büyük Orta Doğu Projesinin (BOP) eş başkanı olduğunu açıkça ifade eden AKP iktidarının ve onun yol arkadaşı devlet kurumlarına sızmış olan FETÖ’cülere karşı, laik ve bunu yıllarca dile getiren Atatürkçü aydınların ve devlet bürokrasisinin yarıda kalmış tepkisidir.
DÜNYADA 28 ŞUBAT SÜRECİ
Kanımca, Dünya’daki 28 Şubat süreci 1980 öncesi İngiltere başbakanı Teathcer‘in Yeni Dünya Düzeninin (YDD) ekonomik modelini ABD’li ekonomist Friedman ile birlikte tanıttıkları -Serbest Piyasa Düzeni- olarak kapitalist Dünyanın yeni bir aşamaya geçmesi ile ilişkilidir. Türkiye’de dönemin DPT müsteşarı Turgut Özal tarafından, 24 Ocak 1980 kararlarıyla -devletin küçültülmesi- sloganı ile açıklanmıştır.
Yeni kapitalist neoliberal ekonomik modeli -Serbest Piyasa – sistemi olarak 1984 te – Washington Konsensüsü- ile tescil edildi. ABD, IMF, Dünya Bankası ve WTO tarafından standart paket haline getirildi. Başlangıçta Latin ülkeleri için oluşturulmuş ama zamanla, gelişmekte olan ülkelere de dayatıldı.
Daha sonra Dünya’daki tarihsel gelişmelere baktığımızda Rusya’daki 1917 devrimi ile Sovyetler Birliğinin planlı kalkınma modeli ile kısa zamanda elde ettiği başarıyı dikkatle izlemiştir.
Ancak, 1980 lerin sonuna doğru, Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliğindeki (SSCB) aşırı merkeziyetçi yapı ve hantallaşan bürokrasi sonucunda ekonomik sıkıntılar baş göstermiştir. Kominist Partisi Genel Sekreteri Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’nin ekonomik sisteminin çöktüğünü ilan eden Şeffaflık(Glasnot) ve Yeniden Yapılanma(Perestroyka) politikalarıyla (1985-1991) SSCB dağılmış, bünyesindeki bir çok devlet bağımsızlıklarını ilan ederek birlikte tek kutuplu dünyanın ekonomik sistemi olan neoliberalizm ekonomik politikalarını uygulamak üzere harekete geçmişlerdir.
Dünya’da 28 Şubat süreci, bu koşullarda dünyada gelişmeye başlamıştır.
İsveç’in aktif tarafsızlık politikasını başarıyla uygulayan, nükleer savaşın önlenmesi için yoğun çaba harcayan iki kutuplu dünyada soğuk savaştan çıkışta, yumuşamanın(detant) mimari İsveç başbakanı Olaf Palme’nin 28 Şubat 1986 da Stockholm’de faili meçhul bir suikastle öldürülmesinin bir milat olduğunu düşünmemiz yanlış olmaz. Devamında gene Batı’nın iki yüzlü politikalarını eleştiriren İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh de 11 Eylül 2003 tarihinde suikastle öldürüldü.
Olaf Palme‘nin suikast tarihi ile SSCB’deki Gorbaçov dönemin başlangıcının çok yakın olması acaba bir tesadüf müdür?
Sonuçta Dünya’da Teathcer ile başlatılan ve Vaşington konsensüsu ile gelişmekte olan ülkelere dayatılan , Türkiye’yi 1980 darbesi ile 24 Ocak 1980’de planlama Teşkilatı müsteşarı Turgut Özal’ın açıkladığı 24 Ocak kararlarıyla Türkiye neo liberal kapitalizme geçişin adımlarını atmıştır. Türkiye’de Atatürk’ün 1923 Aydınlanma Devrimleri ile egemenliği padişahlardan alıp halka vermesiyle başlatılan süreçte Genç Cumhuriyet’in 1929 dünya ekonomik bunalım sonucu, liberal ekonomileri terk ederek, 1930’larda hayata geçirdiği kamucu, planlı kalkınma hamlesi başlatılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti 1935’de yüzde 11 yıllık büyümeyi yakalamıştır .
Buna rağmen ilan edilen neoliberal politikaların önünde engel görülen Türkiye Cumhuriyeti’nin planlı kalkınma modelini savunan başta ADD’nin kurucusu Prof. Dr. Muammer Aksoy olmak üzere Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı‘ya kadar toplumda özgül ağırlığı olan bir çok Atatürk’çü aydının katledilmesi ile sürmüştür. 1990’ların sonunda Tansu Çiller-Mesut Yılmaz Hükümetinde çıkan krizle beraber kurtarıcı olarak IMFnin isteği ile gönderilen Kemal Derviş’in 15 günde 15 yasa dayatması ile neoliberal kapitalist sisteme geçişin altyapısı hazırlanmıştır.
Bugün Dünyada 1991’de SSCB’nin çökmesi ile yıllardan beri kurulan tek kutuplu dünya ve onun neoliberal kapitalist sömürü sistemi ile Dünya’daki 28 Şubat devam ettirilmek istenmektedir.
okumanızı öneririm.