Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

PENCEREMDEN: SİYANÜRLE ALTIN ARAMA İŞLETMELERİ KAPATILMALI..!

Erzincan İliç’de bulunan Altın Madeni faciası ile sarsıldı. Resmi olarak

Erzincan İliç’de bulunan Altın Madeni faciası ile sarsıldı. Resmi olarak 9 işçi göçük altında hayatını kaybetti.

Göçük altında kalanların 5 katı olduğuna dair iddialar da var. Medyada bu facia Türkiye’in Çernobil’i olarak da tanımlanıyor. Çünkü uzmanların önerilerine rağmen fay hattının üzerine yapılan siyanürlü ‘altın arama madeni’nden havaya ve yeraltı sularına sızan siyanürün 25 km çapında çevreyi olumsuz etkileyebileceğinden söz etmektedirler. Altın çıkarma işinde kullanılan çok zehirli 40 küsür kimyasaldan biri olan siyanürle altın çıkarma işlemi çok vahşi bir madencilik türüdür.

Bu afet sonrası TMMOB Yönetim Kurulu adına yapılan 14 Şubat 2024 tarihli basın açıklamasında, ‘Erzincan İliç’le bulunan altın madeninin kapatılması istenmiştir.

Kanaatimce sadece Erzincan İliç’teki değil’ Bergama, Kazdağları vb tüm siyanürlü (vahşi) maden ocaklarının kapatılması gerekmektedir.

Öte yandan evvelsi gün Antalya’da metre kareye 338 kg yağmur suyu yağmıştır. Kentin alt yapısına ve işyerleri ve konutlara önemli zarar vermiştir.

Bunun yanısıra, ülkemiz bir deprem ülkesi olup, geçen yıl 6 Şubat 2023 günü ve sonrasında Kahramanmaraş ve Hatay’da yaşadığımız depremlerde 11 ilde, 14 Milyon yurttaşımızı etkilemiştir. Sonrasında Adana ve Mersin’i sallantılar ve göçlerle etkileyen deprem felaketleri yaşadığımız ancak unuttuğumuz daha öncede Sivrice /Elazığ’da yaşadığımız depremleri hatırlatmıştır.

Bu köşede ilk kez 29.01.2020 tarihinde yazdığım DEPREM GERÇEĞİ İLE YÜZLEŞMEK başlıklı yazımda, Sivrice/Elazığda belirttiğim hususlar bugün dahi güncelliğini korumaktadır. Bu nedenle o günkü yazımdan köşemde bulduğum önemli hususları tekrar hatırlatıyorum.

“Öncelikle geçtiğimiz günlerde Sivrice/Elazığ’da yaşanan 6.8 büyüklüğünde depremde, Elazığ ve Malatya’da kaybettiğimiz yurttaşlara Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yararlılara da acil şifalar diliyorum. Bu yazının yazıldığı saatlerde bazı yurttaşlarımız enkaz altından, Mersin dahil ülkemizin her yanından hızla ulaşan AFAD ve gönüllü kuruluşlarımız tarafından büyük bir özveriyle kurtarılmıştı. Her geçen zaman yeni mucizelerin gerçekleşmesinin aleyhinde çalışıyor.

İlk 72 saat çok önemlidir.

Umarız enkaz altında kalanlar varsa onlarda kurtulur.

Ülkemiz, Marmara ve Van depremlerinden AFET YÖNETİMİ konusunda büyük deneyim kazandı.

Artık, daha kısa sürede organize olunup depreme müdahale edilebiliyor. Artan iletişim olanakları sayesinde göçük altındakiler ile hızla temas kurulabiliyor.

ÖLDÜREN DEPREMLER DEĞİL!

Öncelikle, 11 ilde yaşadığımız deprem felaketinden sonra, hemen şu saptamayı yapalım:

Deprem yüzlerce yıldır Anadolu’nun bir gerçeğidir, insanlarımızı deprem değil, bu gerçeği yok sayarak imar rantı için yapılan usulsüz ve denetimsiz yapılan binalar öldürüyor.”

Risk Yönetimi, yani “doğal afet yaşanmadan önlemlerini alma” konusunda gözle görülür bir gelişme ve bir çaba yok.

Örneğin, İstanbul’da yaklaşan bir deprem olacağını biliyoruz, ancak hazırlıklarımız çok yetersiz!

İstanbul’da bir çok toplanma yeri imara açıldı. İmar barışı ile birçok depreme dayanıklı olmayan binalara ruhsat verildi, bu süreçte yasal hale getirildi!

İstanbul’da yapı stokunun bir çoğu hala depreme dayanıklı değil. Piyasa tipi, Kentsel dönüşüm tıkandı, müteahhitler evleri teslim edemiyor, evlerinden edilen yurttaşlar evlerini teslim alamadıkları için sıkıntıdalar. 1999’dan beri deprem için toplanan vergilerin ise nerelere harcandığı meçhul..!

Yaklaşan 31 Mart 2024 yerel seçimleri nedeniyle, İstanbulda be Mersin’de DEPREME DİRENÇLİ KENT oluşturmak bir seçim vaadi oldu.

MERSİN’DE NE DURUMDAYIZ?

Geçmişte Mersin, Akdeniz’de yaşanan bir çok yıkıcı boyutta depremden etkilenmiştir.

Hatta, Mezitli Viranşehir mahallemizde yaklaşık 2000 yıl önce Soli Pompeipolis’in bu depremlerin birinin yarattığı Tsunamiler sonucu yıkıldığını ortaya koyan tarihi bulgular bile var.

Hala Kıbrıs ile Mersin sahilleri arasında, “battı çıktı fayı” ile her yıl onlarca küçük şiddette depremler kaydediliyor. Bunun yanı sıra bugünlerde Bingöl Karlıova’dan başlayıp, Adana Antakya’ya uzanan Doğu Anadolu Fay hattının dikkatle izlenmesini öneriyor uzmanlar.

Son 5 yıldır Mersin’de tarih ve büyüklükleri;

18 Şubat 2015’de Tarsus’da 3.5, 18 Temmuz 2015 Mersin körfezinde 5.2, 19 Temmuz 2016 da 3.5, Mersin Körfezinde 17 ocak 2017’de 4.3, 18 Mart 2017’de 4.5, 15 Mayıs 2017’de Anamur’da 3.5, 21 Eylül 2017’de Mut’da 3.1 olan ve bunun dışında onlarca küçük hissedilmeyen depremler yaşandı.

Son altı ay içinde ise 11 Ekim 2019’da aynı günde Mersin’de;

en büyüğü, 3.1 (Yeşilovacık; 12 Aralık 2019) 3.2 (Anamur ; 17 Aralık 2019) ile Silifke/Işıklı, Erdemli/Arslanlı, Bozyazı /Tekeli, Mut da peş peşe 1.3 ile 1.6 arasında değişen 4 deprem yaşandı.

Ve en son Elazığ depremi Mersin’den de hissedildi. Yani Mersin’in altında da bir hareketlilik yaşanıyor. Mersin en son geçtiğimiz 1990 yılların sonlarında yaşanan Mersin ve Adana depremleri sırasında, özellikle Pozcu gibi zemini yumuşak mahallelerdeki yapılar olumsuz etkilenmişti..!

ARTIK KRİZ YÖNETİMİNDEN RİSK (AFET) YÖNETİMİNE GEÇMELİYİZ

Bu konuda, Mersin Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Selim İnan, “4 Ekim 2019 tarihinde Akdeniz’de yaşanan bu hareketlilikler üzerine Antakya ve Adana yakın yöresi ile Akdeniz’de meydana gelebilecek 6.5’ten büyük bir depremin, Erdemli-Mersin-Tarsus arasında büyük hasarlara neden olabileceğini söyledi. İnan, bu bölgelerde bir an önce yeni bir imar planı hazırlanması, çok katlı bina yapımından vazgeçilmesi, eski binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi ve acilen Kentlerin imar planları ile uyumlu AFET MASTER PLANLARI Hazırlanması için çalışmalara başlanmasının zorunlu olduğu” uyarısında bulunmuştu.

Özellikle Deprem öncesi yaşanan düzensiz Suriyeli , Ukraynalı göçleri sonrası Mersin’de ve çevresinde artan konut ihtiyaçları, kapsamında Mersin’in batısına doğru sahil kenarında , TMMOB Mersin İKK tarafından 8 Nisan 2023 günü açıklanan sahil boyu zeminde SIVILAŞMA riski olduğuna dair raporuna rağmen yoğun bir yapılaşma başlamış, Mersin -Silifke karayolunun Altındağ tarım alanlarına “imar yoğunluğu yüksek” çok katlı binalar yapılmaktadır.

Bu gelişme ve uyarılar üzerine, zemin etütlerine göre, Mersin ve ilçelerindeki konutlarda, bugüne kadar depreme dayanıklılık yönünden halen ciddi bir bilimsel araştırma yapıldı mı? Bu binaların imalat denetimleri yapılıyor mu?

Özellikle 1970 ve 1980’lerde, 1990’larda Mersin’de yaşanan hızlı göçle birlikte bir yılda mantar gibi (1999 Marmara depreminden önce) tamamlanan binalarda kullanılan, “demir miktarı ve yapılan harcın kalitesi, müteahhitler ve kooperatif yönetimlerinin insafına, ustaların göz kararına bağlı” yapıldı. Aradan geçen süre içindeki yıpranma ve aşınmalar dikkate alındığında, deprem riskine göre, şimdi aradan geçen sürede yaşanan korozyon nedeniyle bu binalar ne kadar güvenli durumda?

Mersin’deki üniversitelerimizle birlikte bu konu ciddi olarak araştırılarak, doğal Afetlerde(sel, kar yağışı dahil), yaşandıktan sonra kriz yönetimi değil, yaşanmadan bilimin yol göstericiliğinde gereken hazırlıklar ve çalışmalar yapılarak RİSK YÖNETİMİ’ne geçme zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Yukarıda belirttiğim yazımda “Özellikle tüm ilçelerimizde -konut yapılmış ve yapılacak- zeminlere göre imar yönetmelikleri bütünsel bir anlayışla gözden geçirilmeli, deprem gerçeğine göre yeniden hazırlanmalıdır” diye yazmıştım.

Ayrıca. “Mersin ölçeğinde ve Üniversitelerimizin öncülüğünde, tüm belediyelerimizin, meslek odaları ve müteahhit dernekleri katılımıyla en kısa zamanda MERSİN AFET HAZIRLIK ÇALIŞTAYI yapılarak sonuçları ve yapılması hakkında Mersin’deki 808 muhtarımız ve sivil toplum kuruluşları ve kamuoyu bilgilendirilmeli ve “Afet Risk Yönetim Planları” hazırlanmalıdır demiş.

, “Korkuyla yaşamaktansa, uyanık yatmak iyidir.” Şeklinde yazımı noktalamıştım.

TÜRKİYE VE MERSİN’DE ÖZERK AFET ENSTİTÜSÜ KURULMALIDIR

Yukarıda belirttiğim tarihli yazımda aynen belirttiğim ve vurguladığım gibi bugün artık ‘her türlü ( doğal veya yapay) afete karşı daha kalıcı ve kurumsal’ bir hazırlık yapmak durumundayız.

Çünkü artık Türkiye’de İKLİM KRİZİ’nin etkileyi nedeniyle, kuraklık, sel ve su baskınları, tarımsal don, dolu, sel vb afetlerin yanısıra, yapay maden kazaları, baraj çökmeleri gibi etkilerine karşı, Merkezi ve yerel yönetimler işbirliği yapmalıdırlar. Bu çerçevede üniversitelerin ve halkın yerelde ve genelde hukuki ve aktif olarak içinde olacağı merkezi ÖZERK bir AFET ENSTİTÜSÜ’leri kurulmalıdır.

Bu enstitünün HER İLDE, YEREL YÖNETİMLERLE VE HALKLA/SİVİL TOPLUMLA İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLACAĞI YEREL BİRİMLERİ KURULMALIDIR. KIZILAY VE AFAD , AHBAP, AKUT vb resmi ve sivil kuruluşlarda bu enstitünün kurucu üyeleri olmalıdır.

Böylelikle HEM TÜRKİYE GENELİNDE EŞGÜDÜM, HEMDE SON DEPREMLERDE GÖRDÜĞÜMÜZ SİVİL TOPLUM İNSİYATİFİ’nin de işin içine katıldığı gerçekçi bir model olmalıdır.

Tabiki gelişmiş ülkelerdeki modellerde incelenip, daha verimli kurumsal yapılar oluşturulabilir.

Ancak bu yeni yapılanmalarda, son tahlilde amaç mutlaka şu olmalıdır: HER TÜRLÜ DOĞAL VEYA YAPAY AFETE KARŞI HAZIRLIKLI OLMAK VE HİÇBİR YERDEN TALİMAT BEKLEMEDEN HIZLA HAREKETE GEÇİP, İNSİYATİF ALACAK HALKINDA İÇİNDE OLACAĞI ORGANİZASYONLAR OLUŞTURMAKTIR.

Bunun ilk adımı, halk güvenliğine ve sağlığına tehdit oluşturduğu ortaya çıkan tüm siyanürlü ve kimyasallarla (vahşi) maden işletmeleri derhal kapatılmalıdır.

Unutmayalım, bu hazırlıklar sadece bizim kuşağımız için değil, gelecek kuşaklar içinde sorumluluğumuzdur.