Köy enstitüleri bir ihtiyaçtan kurulmuştu. 1923 Anadolu aydınlanmasının bugün ülkemizde ve Dünya’da en çok üzerinde konuşulan, en fazla kitap, dergi ve makale yayınlanan ve araştırma yapılan ve değeri her gün daha iyi anlaşılan kurumlarıdır Köy Enstitüleri .Ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda, her geçen gün değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Cumhuriyetin100. Yılına doğru giderken eğitimde, sağlıkta ve tarımda içine düştüğümüz bunalım, Cumhuriyetin ilk yıllarında karşılaştığımız aynı sorunların yarattığı sıkıntılardan kaynaklanmaktaydı. 100 yıl sonra başa döndük. Çözüm gene Köy Enstitüleri deneyimlerinde var. Ancak bu çözümleri farkedip , yararlanabilecek irade var mı?
KÖY ENSTİTÜLERİ ‘ZORUNLULUKLAR MAHARET YARATIR’ İLKESİNDEN DOĞMUŞTU
Cumhuriyet, Osmanlının küllerinden doğarken, savaştan çıkmış, aydınlarının ve üretken erkek nüfusunun önemli bir kısmını Çanakkale ve İstiklal Savaşında kaybetmiş, sadece yüzde 10.5’i okuma yazma bilen 11 Milyon nüfusunun yüzde 90’nı köylerde, açlık, yokluk sefalet ve hastalıklar içinde kıvranıyordu. Bu şartlar altında Polatlı’dan top sesleri gelirken, TBMM Bakanı Mustafa Kemal 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde Maarif Kongresini topluyor, geleceğe yönelik “halkçılık” ilkesi doğrultusunda yeni bir ulusun inşaası için kararlar alıyordu. İşgalden kurtulup, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edilince Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları, 3 Mart devrim yasaları ile birikte eğitim seferberliği başlattılar. Harf devrimi, Millet Mektektepleri, Halk Evleri ve Odaları, öğretmen Okullarının sayısının artırılması gibi her yönden halka ulaşılmaya, padişahın kullarından, yurttaş yaratmak için her yol deneniyordu. Ancak yüzyılların ihmali sonucunda 1935’e gelindiğinde 14 milyon nüfusun yüzde 80’i okuma yazma biliyordu. 40 bin köyden sadece 5 bin köyde okul vardı. 2 milyon öğrenim çağındaki öğrencinin dörtte biri eğitim olanağından yararlanabilyordu. Bununda yüzde 85’i kentlerde idi.Yeni çareler aranıyordu. Çareyi gene Mustafa K. Atatürk gösterdi. Askerlik yapan Onbaşı ve Çavuşlar altı ay eğitimden geçirilip Eğitmen yapıldı, başarılı olunca bunu Köy Öğretmen okulları kurulması izledi. Bu çabaların sonunda Hasan Ali Yücel gibi filozof bakanın göreve gelmesiyle, 17 Nisan 1940’da TBMM’den 3803 tarihli “Köy Enstitüleri ve Köye Luzumlu Erbab Yetiştirlmesi Kanunu” çıktı. Ayrupa’da faşizmin kol gezdiği, hitlerin ordularının sınırlarımıza dayandığı koşullarda, 1943 yılına kadar 21 Köy Enstitüsü Türkiye’nin her yerinde her karış toprağını, eğitim açısından kapsama alanına alınmıştı. Köy Enstitüleri mezunu öğretmenler sadece çocukları değil, haklıda eğitecek donanımda(Hayvancılık, Arıcılık, demircilik, Ziratçilik temel bilgileri köylere gönderiliyordu. Çünkü öğrenciler, “yaparak, yaşayarak, iş içinde üreterek” yetiştiriliyordu. 27 Ocak 1954 de Demokrat Parti tarafından kapatılarak İlk öğretmen okullarına dönüştürüldüğünde 14 yılda;
Köy çocuklarından, 1398,i kadın, 18838 öğretmen, 39’u kadın 8675 Eğitmen, 53’ü kadın 1797 sağlık memuru yetiştirilmişti. Aynı zamanda 200 bin hektar arazi işlenmiş, 250 bin ağaç dikilmiş, 8 bin küçükbaş hayvan yetiştirilmişti. Ayrıca 21 Köy enstitüsüne, 1 Yüksek Köy Enstitüsüne ilaveten, 8 bin köy ilkokulu, 700 köye hizmet binası yapılmıştı. 1940 yılında yüzde 13 olan okur yazar oranı, 1974 yılına gelinceye kadar, bu okullardan ve , ardılları öğretmen okullarından yetişen öğretmenlerle yüzde 75 e çıkmıştı. Bu okullardan, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Adnan Binyazar, Osman Şahin, Ali Yüce gibi yazar, şair ve sanatçılar yetişmiş, mezunları Aziz Sancar gibi Nobel ödüllü öğrencileri yetiştirmişti. Bu okullardaki eğitim, şu ilkelere dayanıyordu: 1/laik , demokratik, bilimsel ve karma eğitim, 2/İş İçinde yaparak ve yaşayarak öğrenerek eğitim, 3/ Üretime yönelik eğitim, 4/Gezi, gözlem ve deneye dayalı eğitim, 5/ Bireysel yetenekleri geliştirici eğitim, 6/kitap okumaya, müziğe ve sanata önem veren eğitim, 7/ Yaratıcılığa dayalı eğitim, 8/ saygı , sevgi içinde eleştirel bakışı öğreten eğitim, 9/ çok yönlü, donanımlı eğitim/(Demircilik, duvarcılık, arıcılık, terzilik vb) 10/arzuya dayalı eğitim.
Bugün tüm bu ilkelerin bir arada olduğu bir eğitim kurumu varmı? İşte bu sorunun yanıtı bu okulları eşsiz kılıyor. İşte bu nedenle UNESCO kalkınmakta olan ülkelere bu okulları örnek gösteriyor.
Kuruluşunun 80. Yılında, ülkemizin Dünya Eğitim tarihine ‘armağını’ olan Köy Enstitülerini kuruluşuna destek veren başta II. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel ve katkı veren İsmail Hakkı Tonguç ile kurucu müdürleri, öğretmenleri ve hizmetlilerine kadar, tüm emeği geçenleri ve saygı ve minnetle anılıyor.80. YILDÖNÜMÜNDE KÖY ENSTİTÜLERİNİN IŞIĞI, HALEN GELECEĞİ AYDINLATIYOR
“Memleketimizin, dağlarında bayırlarında ve kırlarında, hatta en ücra köşelerinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız” Hasan Ali YÜCEL
Köy enstitüleri bir ihtiyaçtan kurulmuştu. 1923 Anadolu aydınlanmasının bugün ülkemizde ve Dünya’da en çok üzerinde konuşulan, en fazla kitap, dergi ve makale yayınlanan ve araştırma yapılan ve değeri her gün daha iyi anlaşılan kurumlarıdır Köy Enstitüleri .Ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda, her geçen gün değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Cumhuriyetin100. Yılına doğru giderken eğitimde, sağlıkta ve tarımda içine düştüğümüz bunalım, Cumhuriyetin ilk yıllarında karşılaştığımız aynı sorunların yarattığı sıkıntılardan kaynaklanmaktaydı. 100 yıl sonra başa döndük. Çözüm gene Köy Enstitüleri deneyimlerinde var. Ancak bu çözümleri farkedip , yararlanabilecek irade var mı?
KÖY ENSTİTÜLERİ ‘ZORUNLULUKLAR MAHARET YARATIR’ İLKESİNDEN DOĞMUŞTU
Cumhuriyet, Osmanlının küllerinden doğarken, savaştan çıkmış, aydınlarının ve üretken erkek nüfusunun önemli bir kısmını Çanakkale ve İstiklal Savaşında kaybetmiş, sadece yüzde 10.5’i okuma yazma bilen 11 Milyon nüfusunun yüzde 90’nı köylerde, açlık, yokluk sefalet ve hastalıklar içinde kıvranıyordu. Bu şartlar altında Polatlı’dan top sesleri gelirken, TBMM Bakanı Mustafa Kemal 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde Maarif Kongresini topluyor, geleceğe yönelik “halkçılık” ilkesi doğrultusunda yeni bir ulusun inşaası için kararlar alıyordu. İşgalden kurtulup, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edilince Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları, 3 Mart devrim yasaları ile birikte eğitim seferberliği başlattılar. Harf devrimi, Millet Mektektepleri, Halk Evleri ve Odaları, öğretmen Okullarının sayısının artırılması gibi her yönden halka ulaşılmaya, padişahın kullarından, yurttaş yaratmak için her yol deneniyordu. Ancak yüzyılların ihmali sonucunda 1935’e gelindiğinde 14 milyon nüfusun yüzde 80’i okuma yazma biliyordu. 40 bin köyden sadece 5 bin köyde okul vardı. 2 milyon öğrenim çağındaki öğrencinin dörtte biri eğitim olanağından yararlanabilyordu. Bununda yüzde 85’i kentlerde idi.Yeni çareler aranıyordu. Çareyi gene Mustafa K. Atatürk gösterdi. Askerlik yapan Onbaşı ve Çavuşlar altı ay eğitimden geçirilip Eğitmen yapıldı, başarılı olunca bunu Köy Öğretmen okulları kurulması izledi. Bu çabaların sonunda Hasan Ali Yücel gibi filozof bakanın göreve gelmesiyle, 17 Nisan 1940’da TBMM’den 3803 tarihli “Köy Enstitüleri ve Köye Luzumlu Erbab Yetiştirlmesi Kanunu” çıktı. Ayrupa’da faşizmin kol gezdiği, hitlerin ordularının sınırlarımıza dayandığı koşullarda, 1943 yılına kadar 21 Köy Enstitüsü Türkiye’nin her yerinde her karış toprağını, eğitim açısından kapsama alanına alınmıştı. Köy Enstitüleri mezunu öğretmenler sadece çocukları değil, haklıda eğitecek donanımda(Hayvancılık, Arıcılık, demircilik, Ziratçilik temel bilgileri köylere gönderiliyordu. Çünkü öğrenciler, “yaparak, yaşayarak, iş içinde üreterek” yetiştiriliyordu. 27 Ocak 1954 de Demokrat Parti tarafından kapatılarak İlk öğretmen okullarına dönüştürüldüğünde 14 yılda;
Köy çocuklarından, 1398,i kadın, 18838 öğretmen, 39’u kadın 8675 Eğitmen, 53’ü kadın 1797 sağlık memuru yetiştirilmişti. Aynı zamanda 200 bin hektar arazi işlenmiş, 250 bin ağaç dikilmiş, 8 bin küçükbaş hayvan yetiştirilmişti. Ayrıca 21 Köy enstitüsüne, 1 Yüksek Köy Enstitüsüne ilaveten, 8 bin köy ilkokulu, 700 köye hizmet binası yapılmıştı. 1940 yılında yüzde 13 olan okur yazar oranı, 1974 yılına gelinceye kadar, bu okullardan ve , ardılları öğretmen okullarından yetişen öğretmenlerle yüzde 75 e çıkmıştı. Bu okullardan, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Adnan Binyazar, Osman Şahin, Ali Yüce gibi yazar, şair ve sanatçılar yetişmiş, mezunları Aziz Sancar gibi Nobel ödüllü öğrencileri yetiştirmişti. Bu okullardaki eğitim, şu ilkelere dayanıyordu: 1/laik , demokratik, bilimsel ve karma eğitim, 2/İş İçinde yaparak ve yaşayarak öğrenerek eğitim, 3/ Üretime yönelik eğitim, 4/Gezi, gözlem ve deneye dayalı eğitim, 5/ Bireysel yetenekleri geliştirici eğitim, 6/kitap okumaya, müziğe ve sanata önem veren eğitim, 7/ Yaratıcılığa dayalı eğitim, 8/ saygı , sevgi içinde eleştirel bakışı öğreten eğitim, 9/ çok yönlü, donanımlı eğitim/(Demircilik, duvarcılık, arıcılık, terzilik vb) 10/arzuya dayalı eğitim.
Bugün tüm bu ilkelerin bir arada olduğu bir eğitim kurumu varmı? İşte bu sorunun yanıtı bu okulları eşsiz kılıyor. İşte bu nedenle UNESCO kalkınmakta olan ülkelere bu okulları örnek gösteriyor.
Kuruluşunun 80. Yılında, ülkemizin Dünya Eğitim tarihine ‘armağını’ olan Köy Enstitülerini kuruluşuna destek veren başta II. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel ve katkı veren İsmail Hakkı Tonguç ile kurucu müdürleri, öğretmenleri ve hizmetlilerine kadar, tüm emeği geçenleri ve saygı ve minnetle anılıyor.
Serdar Erkan