Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

YARGIMIZIN KARNESİ! KARAKOÇAN DAVASI

Karakoçan Davası, adaletimizin gerçek durumunu ortaya koyması bakımından ibretlik bir
Karakoçan Davası, adaletimizin gerçek durumunu ortaya koyması bakımından ibretlik bir davadır. Bu Dava’yı yıllar önce (hukuk bilgisine ve adaletine çok güvendiğim ve aynı zamanda yargıçlığını da yakından bilip takdirle karşıladığım) Yargıtay’da iki dönem hukuk dairesi başkanlığı da yapmış olan, yüksek yargıçlıktan emekli değerli Ağabeyim sayın Yusuf Uluç’tan dinlemiştim. Karakoçan Palu’nun nahiyesi iken başlayan ve Karakoçan il olamadan (!) biten ve nice davacı ile yargıcın sonucunu görmeye bile ömrünün yetmediği bu Dava (temyiz eden çıkmadığı takdirde) nihayet bitti.
Bir ülkede hak arama davası doksan yılda bitiyorsa, hiç kimse kusura bakmasın (!) orada gerçek anlamda adalet yok demektir.
Evet! Ülkemizde gerçek anlamda dün de adalet yoktu, bugün de yok. Fakat düne göre bugünkü durum çok daha kötü.
Özellikle son yıllarda adalete olan inanç ve güven dibe vurmuş durumda. Öyle ki, toplumun ezici çoğunluğu adaletin varlığına inanmıyor. İnanmış görünenler de adaletin insanı yorduğundan ve hatta canından bezdirdiğinden söz ediyor. Ayrıca, adalete erişimin pahalı olması, hak aramanın önünde ciddi bir engel oluşturuyor.
 Oysa ki, adalet mülkün temelidir ve bir devleti ayakta tutan birkaç temel ögeden de biridir. O yüzdendir ki adalete erişimin kolay ve ucuz olması lazım. En önemlisi de adaleti sağlayacak yargının bağımsız ve tarafsız olması, karar ve uygulamalarıyla topluma güven vermesi lazım. Gelin görün ki, Bizim yargımız bu anlamda çok tartışılıyor.
Çünkü kararlarında ve uygulamalarında yürütmenin izinin ve hatta payının olduğu iddia ediliyor.
Daha açık söylemek gerekirse, yargımızın siyasallaştırıldığı ve araçsallaştırıldığı ileri sürülüyor. Yaşananlara bakıldığında, bu iddiaların tamamen asılsız ve temelsiz olduğu söylenemez. Çünkü çağrıldıklarında koşa koşa gelecek insanlar şafak operasyonları ile gözaltına alınılıyorlar. Haklarındaki soruşturmaya rağmen, yurt dışından gelip teslim olan insanlar kaçma şüphesiyle tutuklanıyorlar. Haliyle, bu gibi karar ve uygulamalar da tartışmalara yol açıyor. Bütün bu tartışmalar da yargının yıpranmasına ve itibar kaybetmesine neden oluyor. Nitekim, yapılan kamuoyu araştırmalarında toplumun en az üçte ikisinin adalete güvenmediği ortaya çıkıyor. Bu tartışmaların son bulması için yargının yerinde ve zamanında isabetli (adaletli) kararlar vermesi lazım. Bunun için de yargıyı bağımsız ve tarafsız bir yapıya kavuşturmak gerekiyor. Yargımız bağımsız ve tarafsız bir yapıya kavuşturulmadan ve yürütmenin yargı üzerindeki gücü ve etkisi sıfırlanmadan, adaletle ilgili tartışmalar bitecekmiş gibi görünmüyor. Adalete güvenebilmemiz için bu tartışmaların son bulması şart! Bunu gerçekleştirmesi gereken de siyaset kurumudur. Siyaset kurumunun, Ülkemizdeki alanlarında uzman olan hukukçuların görüş ve önerilerini de dikkate alarak ve en geniş anlamda siyasal katılımı da sağlayarak, bu tartışmaları sonlandıracak düzenlemeleri bir an önce hayata geçirmesi Milletimizin iyiliğine ve esenliğinedir.
Hafız (Sadi Şirazi) der ki!
-Dünyanın bütün nehirlerini bir araya getirseniz, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gideremezsiniz!
Bu Ülke’de adalete susamış o kadar çok insan var ki, saymaya kalksak koca bir ömür yetmez herhâlde?!
       ÖZLÜ SÖZLERİM
  • “Muteber olmak, muktedir olmaktan bin kat iyidir.”

    – “İyilerin de iyisi vardır! İyilerin iyisi, iyilik yaparken görünmeyenlerdir.”

– “Hayatta öyle değerleriniz olsun ki, o değerler zamana ve şartlara göre değişmesin.”