Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

SÜLEYMAN ÇELİKCAN: DEPREMİN YARALARI ‘ANCAK’ DEVLET AKLI VE MİLLETİN DAYANIŞMASIYLA SARILABİLİR!

Bu haberin fotoğrafı yok
Bunu yapmak, kâr değil insanı merkeze koyan ‘plan’ ve karma ekonomik modelle olacaktır! Ülkemiz, deprem bilimcilerinin bile ön göremedikleri ‘bu çapta’ bir felaket yaşadı.
Uzmanlar, 7 km. derinlikten gelen ve 14 milyon insanın yaşadığı 500 km. karelik 11 kentte ve 9 saat arayla yaşanan bu depreme ‘felaket’ dediler.
 Bu deprem, 1976 yılında 250 bin kişinin öldüğü Çin depreminden sonra yüzyılların en büyük depremidir.
Bu nedenle yüzde 95’i kaya üstünde olan Japonya’nın depremleriyle bile kıyaslanamaz.
Yine uzmanlar, bu büyük felaketin asıl sebebi “konutlaşmanın seçildiği yerdir”. Buna plansız imar izinleri ve denetimsizlik yanında kâr hırsı da eklenince facianın geldiğini söylüyorlar.
Her şeye rağmen şimdi biz, önce milletimize, sonra devlet geleneğimize ve Dünya’nın insani değerlerine güvenerek yaralarımızı saracağız.
Çünkü, ‘acılar paylaşılırsa küçülür, sevinçlerde büyür.’
Bu felakette sözler değil pratikler daha önemlidir. Her katkıya şükran borçluyuz.
Ancak devletimizi medya üzerinden ‘hedef yapan’ ülkeler bu emperyalist niyetlerini yardım reklamlarıyla örttüler.
Fakat bir iki olgu ve duygusal resimlerin yanına birçok etkili ve yalan haberi Gobbels taktiği bir fitneyle milletimizi kamu kurumlarına karşı isyana çağırdılar.
Bunlara rağmen Türk milleti deprem felaketi nedeniyle, bütün kurumlarıyla maddi ve manevi anlamda Çanakkale ruhuyla kenetlendiğini bütün Dünya’ya göstermiştir.
Hiç kimse verdiği katkıyla övünmemeli.
Çünkü herkes görevini yapıyor. Bunun ölçüsü ve değeri de bizce; herkes kendine, “ben mağdurlara imkânımdan, zamanımdan, emeğimden ne kattım?” sorusunun cevabı önemlidir.
Zira biz veya devletin depremzedelere sundukları sadaka değildir. Çünkü ülkemizin değerlerini onlarla paylaşıyoruz.
Daha önemlisi hiç kimse bunu onların ‘başına kakmamalıdır.’
Ama hiçbir depremzede de nankör davranmamalıdır. Bu günün en kutsal görevi; can kurtarmak, cenazeleri defnetmek, açıkta kalanları barındırıp karnını doyurmak, giydirip, ısıtmak ve şefkatle kucaklamaktır.
Bu dönemde kira, gıda ve giyime zam yağdırma fırsatçılığı yapan vicdansızları ‘ihbar’ edip tepkiyle de teşhir etmeliyiz.
Milletimiz, Türkiye olarak zorlu bir savaşa, devletimiz yeni bir sınava giriyor. Bu sınav şimdi 11 kentin milyonlarca insanına güven içinde yaşayacağı bir hayat inşa etme sınavıdır.
Felaketten her kişi ve kurumun çıkaracağı dersler vardır. Aklımızdan geçenleri sıralayalım.
1-Depremzedelerimize gelen, depolanan, kullanılan, harcanan her maddi ve manevi kaynaklar yer, zaman, imkân ve miktarıyla beraber açık ve net biçimde bütün milletimize açıklanmalıdır.
2- Yeniden şehirleştirilecek alanların seçiminde, yapımında, masrafında, denetiminde ve iskânında mesleki uzmanlar; Jeofizik, Mimar, İnşaat, Şehir plancısı, çevre mühendisleri ile sosyolog ve sağlıkçı yetkinlerden bir bilim kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul meslek örgütleri ve belediyeler devletin etrafında organize olmaları çok önemlidir. Bu nedenle; kötü veya iyi niyetle de olsa şaibeler üzerinden fitne yayan bozgunculara fırsat verilmemelidir.
3-Depremle oluşan enkaz nereye, nasıl ve hangi sağlık tedbirleri alınarak kaldırılacaktır. Bu halka anlatılmalıdır.
4-Afet bölgesinden Akdeniz ve İç Anadolu kentlerine gelen, getirilen depremzedelere yeni konutları yapılasıya kadar enkazı kalkan yerlerde barınma ve diğer ihtiyaçlarını da karşılayacak konteyner kentler kurulmalı.
Ki, topraklarına dönmeleri ve hayata yeniden sarılmaları teşvik edilebilsin. Böylece göç alan şehirler de ekonomik hayatı canlandırmaya hız vermeli; çünkü çarklar dönerse ihtiyaçlar karşılanmaya devam edilebilecektir.
Şimdi devletin önünde deprem sebebiyle tarihi önemde bir imtihan vardır.
Çünkü FETÖ terör örgütünün Amerikancı darbe girişimine kadar AKP’nin 15 yıllık iktidarında Cumhuriyet ve kurumları yaralanmış, millet zihinsel bulanıklığa itilmiş, Maliye vurgun, talan, yalan ve rüşvetle anılır olmuştu.
O tabloda, vatandaşımızın devletine güveni zaafa uğratılmıştı. Bu nedenledir ki bugün de birileri o şaibelerden hareketle Türk milleti ile devleti arasına kama sokmaya çalışmaktadır.
Bu durumda;
Hükümet devlet aklıyla hareket ederek fedakârlık, akılcılık, şeffaflık ve hesap vermenin devlet millet birliğinin pekişmesi ve bu felaketin dayanışmayla kuvvete dönüşmesi sağlanmalıdır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İHTİYACI VE MİLLETİN DÜNYA’YA VERECEĞİ MESAJ BUDUR.