Yani, milletimizin acısına karşı hangi kişi veya kurum elinden geleni yapmıyor, yada yapılan çabaları istismar ediyorsa ihanet içindedir. Çünkü ülkemiz son yüzyılda başta Amerikan ve Batılı emperyalist devletlerin en yoğun tehditleriyle ateş çemberine alındığı koşullarda, bu deprem felaketini yaşamamız tesadüf olamaz.
6 Şubat günü ülkemizin 10 kenti yüzyılların en büyük deprem faciasını yaşadığı gündür.
Milletimizi yasa boğan bu felaket onlarca atom bombası kadar, dehşet verici kayıplarımıza sebep oldu. Bütün milletimize baş sağlığı ve metanet diliyorum.
Şimdi kayıplarıyla yüreği kanayan ‘depremzede’ doğru yanlış psikolojiyle ne derse ona sabırlı ve şefkatli davranmalıyız.
Deprem uzmanlarından öğrendiğimize göre;
bu konuda temel bilgi “deprem ovada yıkar” olgusudur.
Yani sorumlu bulunup ders çıkarılacaksa ovalarda veya kumsal sahillerde plansız biçimde şehirleşme hele hele bilimsel bir zemin etüdüne uygun hesaplarla inşa edilmeyen binaların ölüm mekânları olduğunu görüyoruz. Ülkelerde yaşanan her felaketin bir sebebi ve sorumluları vardır.
Ancak bugün ülkemizde kritik mesele “mahallede yangın var” yangına su taşımak acil görev iken, birileri “önce şu yangına sebep olanı bulup sorgulayalım” denilmektedir. Bu nedenle yanan mahallenin Muhtarı yalnızlaştırılıp yangın karşısında “çaresizleştirilmesi” amaçlanmaktadır.
Bu tavır sahipleri “Muhtara” nefret duygusuyla bütün mahallenin yanmasına göz yummaktadır.
Bugün yaşadığımız felaket nedeniyle Tayyip Erdoğan’ı “eleştirme özgürlüğünün arkasına gizlenerek” devleti, kurumlarını ve ordumuzu hedef tahtasına koymanın depremzedelere ne faydası vardır? Kimin işine yaramaktadır?
Hangi çözümleri getirmektedir?
Kaldı ki her ülke ve Türkiye’de deprem veya savaş gibi felaketler ancak devlet aygıtlarıyla ve milletin kenetlenerek, dayanışması ile göğüslenebilir.
Bu esnada kurumların, görevlilerin eksik, yanlış, kusur hatta suçları da olabilir.
Eleştiri, hesap sorma hakkımızı mahfuz tutarak ama şimdi biz elimizi, imkânımızı ortaya koyarak öneri ve desteğimizi verme zamanıdır. Bunların aksini yapmak, Tayyip Erdoğan “nefreti üzerinden devlete düşmanlık” millete de zarar vermek demektir.
Kardeşim, Tayyip Erdoğan’ı sevmek zorunda değilsin.
Hatta onunla “Hacca veya Cennete bile gitmem” diyebilirsin, ancak her “yurtsever olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı“ böylesi bir felaket veya emperyalizme karşı mücadelede devletin başında kim olursa olsun, devlete düşman değil beraberce olmalıdır.
Ben de bir haftadır bu anlayışla sahada elimden geleni yapıyorum.
Her gün 5-6 gazete alıyorum.
Aman Allah’ım!
Başta Cumhuriyet olmak üzere, Sözcü, Birgün, Karar, Korkusuz manşetlerinden devlet ile kurumlarına, nefret ve düşmanlık kusuyorlar.
Buna kaynaklık eden, Amerikan, İngiliz, Fransız gazetelerinin işlediği ana tema “Türkiye’ye uçakla, gemiyle, tankla girmeye, deprem gerek bırakmadı” şeklindeki alçakça, karikatür ve resimleri taklit ediliyor. Böylece bu gazetelerin kimin aklıyla yayınlar yaptığını öğreniyoruz.
Böyle olduğu için bunlar, umudu gizleyip faciaları resimliyorlar.
Zaten günlük hayat sahasında da depremzedelere devlet kurumları üzerinden kan, erzak, bağış yapanlara bozguncu kişiler, “bağışlarınız hiç edilecek yapmayın” diyenlere tanık olduk.
Ayrıca bu devlet düşmanı mantığın, “Tayyip gitsin de isterse başımıza ABD veya APO gelsin daha iyi.” şeklinde haince fiskosları duyuyoruz.
Bugün NATOTürkçüler, Batı devletlerine gelin bizi kurtarın çağrısı yapıyorlar.
Fakat milli devletin önemini idrak edenler, sanatçı Haluk Levent, Adana ve Hatay Belediye Başkanları Zeydan Karalar, Lütfü Savaş gibiler, “AFAD’la beraber çalışıyoruz“ diyorlar.
Yine E. Amiral Cem Gürdeniz, Cihat Yaycı ile yurtsever deprem bilimci profesörler felakete karşı aksaklıkları söylüyor, uyarıyor ama çözüm önerileriyle de milli dayanışma ve devlete katkı sunuyorlar.
Canı yananlar, eksik, yanlış veya gecikmiş işler nedeniyle, yakınabilir ve haklıdırlar.
Ama yine de vatandaşlar, savaş düzenine girip dayanışma, fedakârlık ve paylaşma ruhuyla büyük bir millet olduğumuzu ve bu felaketin altından kalkılacağını Dünya’ya göstermektedir.
Mazlum milletler paydaşımız olan Macaristan ile Asyalı dostlarımız, Azerbaycan, Kazakistan Rusya, İran, Pakistan gibi ülkeler en anlamlı dayanışmaları gösterdiler.
Bu dayanışma, bize emperyalist tehditlere maruz olan ve bu nedenle de güvenilir gerçek müttefiklerimizi de gösteriyor.
Sonuç olarak ben şuna inanıyorum;
Atatürk’ün milleti, devletiyle kenetlenip imkânları paylaşarak yaralarını saracak ve Atatürk’ün Türkiye’sini ayağa kaldıracaktır.
DİLEĞİMİZ BU ‘MUSİBET’, TEKRAR YAŞANMASIN VE ‘NASİHATLERE’ GEREK KALMASIN…