Ukrayna’da savaş üçüncü yılını doldururken, cephedeki askeri mücadelenin yanında bir de siyasi tartışma büyüyor:
Ukrayna seçim yapmamak için savaşı bahane mi ediyor?
Bu iddia, bizzat ABD Başkanı Donald Trump tarafından dile getirildi. Üstelik bir kez değil, defalarca… Trump, Ukrayna’nın “artık demokrasi olmadığını” söylemekten çekinmiyor; Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’i de seçim çağrısı yapmamakla suçluyor.
Ama savaşın gölgesinde yaşayan Ukraynalılar bu tartışmaya bambaşka bir yerden bakıyor.
Demokrasi dersini kim veriyor?
Nobel Barış Ödülü sahibi Oleksandra Matviyçuk, Euronews’e yaptığı açıklamada Trump yönetiminin çıkışını açıkça reddetti.
“Bize seçim konusunda ders verilmesine gerek yok,” diyor Matviyçuk.
Ve bu cümle sadece bir tepki değil; Ukrayna’nın yakın geçmişine gönderme yapan güçlü bir hakikat.
Hatırlayalım: 2004’te sandık çalındığında Ukraynalılar Turuncu Devrim’i örgütledi.
Demokrasi talebi, bu ülkenin genlerine işlemiş durumda.
Bir millet, seçim hilesine karşı milyonlarca insanı sokaklara dökebiliyorsa, ona “demokrasi dersi” vermek gerçekten yerinde mi?
Asıl soru: Sandığı koruyacak güvenlik var mı?
Zelenskiy yönetimi, seçim yapılmasını prensipte reddetmiyor. Aksine savaşın ortasında dahi demokratik meşruiyetini sınamaya hazır olduğunu söylüyor.
Ancak ortada büyük bir gerçeklik var:
- Ülke her gün füze ve İHA saldırılarına uğruyor.
- Milyonlarca vatandaş yerinden edilmiş durumda.
- Oy hakkına sahip binlerce asker cephede…
- Ülke 2022’den beri olağanüstü hâlde.
Bu şartlarda seçimin lojistik olarak imkânsızlığı gün gibi ortada.
Sandık kurmak bir irade sorunundan değil, bir güvenlik sorunundan ibaret.
Burada sorulması gereken belki de şu:
Bir ülke hayatta kalma mücadelesi verirken seçim sandığının güvencesini sağlayamıyorsa, bu demokrasiye aykırı mı, yoksa demokrasiyi korumak için zorunlu bir durum mu?
Washington’ın baskısı neyi amaçlıyor?
Trump yönetimi buna rağmen ısrarla “barış anlaşmasının şartları” arasında hızlı bir seçim talep ediyor.
Bir ülkenin seçim takvimine dışarıdan müdahale etmek —üstelik işgal altındayken— hangi demokratik prensiple bağdaşır?
Trump’ın eleştirileri, Avrupa ile ilişkilerinde de olduğu gibi, Ukrayna’nın iç siyasi düzenine yönelik bir yönlendirme niteliği taşıyor.
Bu, basit bir dış politika söylemi değil; savaşın ortasında bir ülkenin siyasetini yeniden dizayn etme girişimi.
Zelenskiy ise bu iddiaları “tamamen saçma” diyerek reddediyor ve ABD ile Avrupa’ya yakında yeni barış belgeleri sunacağını duyuruyor.
Trump’ın ise Avrupa’ya gidip Zelenskiy ile görüşmeye “açık” olduğunu söylemesi, bu gerilimin daha da tırmanabileceğine işaret ediyor.
Güvenlik garantisi: Seçim değil, hayatta kalmanın şartı
Matviyçuk’un röportajdaki sözleri aslında tüm tartışmayı özetliyor:
Ukrayna’nın ihtiyacı seçim dersi değil, güvenlik garantisi.
Savaş biterse, sandık kurulur.
Gökyüzünden roket düşmediği, cephe hattı şehirlerin kapısına dayanmadığı gün…
Demokrasi zaten Ukraynalıların kendisinden çıkar.
Trump’ın ve bazı Batılı siyasetçilerin zaman zaman unuttuğu gerçek şu:
Bir ülkeye seçim zorunluluğu dayatmak demokrasi değildir; güvenlik sağlamak, onun demokratik geleceğini mümkün kılar.
Ukrayna’nın bugün ihtiyacı tam da budur.

