Avrupa Birliği, yıllardır iklim hedeflerinde öncü bir rol oynama iddiasında. Yeşil Mutabakat, karbon nötrlüğü, sürdürülebilir enerji yatırımları… Liste uzun. Ancak iş ağır taşımacılığa, özellikle de havacılık ve denizcilik sektörüne gelince AB’nin o iddialı söylemi bir türlü gerçek hayata dönüşemiyor.
Bu iki sektör, karbon salımının “Aşil topuğu” olarak anılıyor. Fosil yakıtlara bağımlılık diz boyu ve mevcut alternatifler henüz hem ucuz hem de ölçeklenebilir değil. Avrupa Komisyonu’nun sızdırılan yeni belgesi ise Brüksel’in çareyi yeniden biyoyakıtlara sarılmakta aradığını gösteriyor.
Fakat mesele şu:
On yıl önce tartışmalı olan biyoyakıtlar, bugün daha da tartışmalı.
Ve AB, kendi ekosistem sınırlarını zorlamaya başladığının farkında görünmüyor.
Komisyon’un büyük hesabı: Trafiği biyoyakıta bağlamak
ReFuelEU Aviation ve FuelEU Maritime gibi düzenlemelerle AB, ağır taşımacılıkta yenilenebilir yakıt kullanımını artırmayı hedefliyor. Mantık basit:
— Çevre dostu teknolojiler pahalı ve yetersiz
— Emisyonu acilen düşürmek gerekiyor
— Eldeki en hızlı seçenek: Biyoyakıt.
Belgede 2025’ten itibaren talep artışının beklenmesi boşuna değil. Çünkü AB hâlâ fosil yakıtları doğrudan ikame edecek geniş kapsamlı bir yeşil yakıt üretimine sahip değil.
Ama bu “pragmatik” çözümün uzun vadede ne kadar sürdürülebilir olduğu büyük soru işareti.
Çevre örgütlerinin itirazı haklı mı? Korkarım evet.
Çevre örgütleri yıllardır çok net bir uyarı yapıyor:
“Biyoyakıt üretimi doğayı kurtarmıyor, tam tersine yeni riskler yaratıyor.”
Bu riskler üç başlıkta toplanıyor:
Gıda güvenliği:
Gıda ürünlerini yakıta dönüştürdüğünüzde, sofrayla depo arasında bir rekabet yaratıyorsunuz. Özellikle birinci nesil biyoyakıtlar bu anlamda en sorunlu kategori.
Orman kaybı:
Ağaçları kesip biyokütle elde etmek, karbon nötrlüğü hedefiyle çelişiyor. Ormanların atmosferden karbon tutma kapasitesini zayıflatıyorsunuz.
Doğal kaynakların aşırı kullanımı:
Avrupa Çevre Ajansı, kıtanın doğaya dayalı kaynak tüketiminin ekosistem kapasitesini aştığını yıllardır raporluyor.
Bu uyarıların hiçbiri “ideolojik” değil; doğrudan bilimsel verilere dayanıyor.
Sınıflandırmalar, nesiller, teknolojiler… Ama tablo hâlâ bulanık
Biyoyakıtlar nesillere ayrılıyor:
— Birinci nesil gıdadan,
— İkinci nesil tarımsal atıktan,
— Üçüncü nesil alglerden üretiliyor.
Kulağa teknolojik bir evrim gibi geliyor ama AB’nin raporları basit bir gerçeği ortaya koyuyor:
Kapasite hâlâ yetersiz.
Avrupa Sayıştay’ının 2023 raporu sürdürülebilirlik sorunlarının, yüksek maliyetlerin ve belirsiz politikaların yatırımcıları geri çektiğini açıkça gösterdi.
Yani Brüksel daha “kararlı” görünmek istese de biyoyakıt, bugün için hâlâ yarım bir çözüm.
Peki Avrupa ihtiyacını nereden karşılayacak? Gözler Ukrayna’da…
Yeni AB–Ukrayna tarım anlaşması biyoyakıt denklemine yeni bir boyut katıyor.
Ukrayna’nın 41 milyon hektarlık dev tarım alanı, AB’nin gelecekteki arz açığını kapatabilir.
Peki bu iyi haber mi?
Kulağa öyle gelebilir.
Ama şu nokta gözden kaçmamalı:
Eğer ithalat kısıtlamaları kaldırılırsa Ukrayna, Avrupa’nın biyoyakıt zincirinin merkezi olabilir. Bu da AB içinde yeni bir tartışma başlatacak:
Avrupa iklim kriziyle mücadele ederken yeni bir tarım bağımlılığı mı yaratıyor?
Son söz: AB yine hızla çözüm arıyor, ama derinlik eksik
Biyoyakıtlar geçici bir nefes olabilir, evet.
Havacılık ve denizcilik acil çözüm istiyor, doğru.
Ama AB’nin iklim stratejisi artık “kolay çözümler” dönemini çoktan geride bıraktı.
Soru şu:
Brüksel, sürdürülebilirlik ile hız arasında doğru dengeyi kurabilir mi?
Yoksa biyoyakıtlar, bugün için kısa vadeli bir rahatlama sunarken yarının daha büyük ekolojik tartışmalarını mı tetikleyecek?
Bu sorunun cevabı, AB’nin gerçekten “yeşil lider” olup olamayacağını bize gösterecek.

