Avrupa Birliği, son yıllarda neredeyse her konuda “stratejik özerklik” vurgusu yapıyor. Enerji bağımlılığından savunma harcamalarına, dijital dönüşümden iklim hedeflerine kadar her alanda ortak bir refleks var: Kendi ayaklarının üzerinde durmak. Ancak işin en kırılgan boyutlarından biri olan emeklilik sistemi, bugün Brüksel’in en sancılı başlıklarından biri hâline geldi.
AB Komisyonu’nun yeni planı, kıtanın geleceğini şekillendirecek bir öneri içeriyor:
Hem vatandaşın emeklilik gelirini güvence altına almak, hem de Avrupa’nın devasa tasarruf havuzunu —bankalardaki yaklaşık 10 trilyon avroyu— Birliğin stratejik projelerine yönlendirmek.
Kâğıt üzerinde muhteşem.
Gerçekte zor bir denge oyunu.
Devlet emeklilikleri hâlâ sistemin omurgası
Komiser Maria Luís Albuquerque’nin de özellikle altını çizdiği gibi, Avrupa’da kamu emeklilikleri hâlâ “belkemiği”. Yani Avrupa’da çalışan biri, hayatının sonunda en büyük güvencesini yine devletten bekliyor. Bu, sosyal modelin temelidir ve kolay kolay değişmez.
Ancak tablo giderek sertleşiyor.
Avrupa nüfusu hızlı yaşlanıyor; çalışan nüfus daralıyor; güvencesiz ve kısa süreli işler artıyor. Bu da devlet sisteminin taşıyıcılığını zorluyor.
Avrupa’da özellikle kadınlar için emeklilik güvenliği ciddi risk altında. Cinsiyete dayalı emeklilik açığı yüzde 24,5. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir eşitsizliğin aynası.
AB’nin gerçek amacı: Yalnızca refah değil, sermayenin yönü
Komisyon’un planında iki hedef dikkat çekiyor:
Vatandaşa daha fazla birikim seçeneği sunmak.
Bu birikimi Avrupa’nın önceliklerine yönlendirmek.
Yani bir yandan insanlara “Emekliliğiniz için daha fazla kenara koyun” deniyor, diğer yandan “Bu paranın boşa yatmasına gerek yok; savunmadan dijitalleşmeye kadar pek çok alanda yatırım ihtiyacı var” mesajı veriliyor.
Bir anlamda, Avrupa kendi sermayesini kıta içinde tutmaya ve hatta yönlendirmeye çalışıyor.
Ama bir sorun var: Kimse bu ürünlere güvenmiyor
AB’nin çabası yeni değil. Ancak istatistikler oldukça çarpıcı:
Avrupalıların sadece %20’si mesleki emeklilik planlarına dahil.
Yalnızca %18’i bireysel emeklilik ürünü almış durumda.
Bir kıtanın devasa tasarruf havuzu var ama kimse onu uzun vadeli ürünlere bağlamak istemiyor. Neden?
Çünkü çoğu vatandaş, emekli olduğunda gerçekte neye hak kazanacağını bile bilmiyor.
Sadece gençler değil; orta yaşlı çalışanlar bile karmaşık sistemlerden bıkmış durumda.
AB’nin kendi iç raporları da aynı şeyi söylüyor:
“Avrupa’nın tamamlayıcı emeklilik ürünleri hâlâ çok sınırlı ve aşırı eşitsiz dağılıyor.”
Biriken yüke karşı kaydırılan sorumluluk
Devlet emekliliklerinin yükünü hafifletmek için özel sistemlerin güçlendirilmesi kaçınılmaz görünüyor. Ancak burada hassas bir çizgi var:
Vatandaşın güvenliği mi, devletin yükü mü?
Avrupa Komisyonu “devlet sistemlerini zayıflatmak gibi bir niyetimiz yok” diyor. Bu doğru olabilir.
Ama gerçek şu: Bu çağrı, sorumluluğun bir kısmının vatandaşa devredilmesi anlamına geliyor.
Bugün Avrupa’da genç nesil, ebeveynleri gibi rahat bir emekliliğe ulaşabileceğinden emin değil. Siyasetçiler bu güvensizliği kırmaya çalışıyor, fakat ekonomik gerçekler baskın çıkıyor.
Sonuç: AB’nin asıl mücadelesi finansal değil, psikolojik
AB elindeki 10 trilyon avroluk dev tasarruf gücünü harekete geçirmek istiyor.
Ama önce vatandaşın güvenini kazanmak zorunda.
Çünkü birikim dediğiniz şey, sadece para değil; geleceğe duyulan inançtır.
Avrupa Birliği şu an tam da bu inancı yeniden inşa etmeye çalışıyor.

