Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ODTÜ’NÜN 70. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN!

Mezunu olmakla onur duyduğum, 15 Kasım 1956’da kurulan ODTÜ’nün kuruluşunun
Mezunu olmakla onur duyduğum, 15 Kasım 1956’da kurulan ODTÜ’nün kuruluşunun 70. yılı…
Bundan 5 yıl önce kurucu Rektör Mustafa Kemal Kurdaş anısına evvel yazmış olduğum köşe yazımı burada tekrar yazıyorum.
REKTÖR KUVVACI OLUNCA…
“Bu yazı, benim mezunu olmakla onur duyduğum, Dünya’nın en iyi üniversitelerinden biri olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde(ODTÜ) öğrenim görmeme vesile olan, ODTÜ’nün kurucu rektörü Prof. Dr. Kemal Kurdaş’ın 9. Ölüm yıldönümü anısına yazılmıştır.
Kemal Kurdaş, Kendi hatıralarında babasının Kuvvayi Milliyeci olması nedeniyle, tüm öğrenim hayatı süresince eğitimini parasız yatılı okullarda yaptığını, her fırsatta bu borcunu bu devlete ödemek istediğini hatıralarında anlatmıştır(*).
27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası, kurucu meclis üyeliği ve ilk kurulan hükümette maliye bakanlığı yapmıştır. CHP’den denk bütçe olarak aldığı hazineyi Demokrat Parti’nin çarçur etmesi nedeniyle IMF’den borç almak için niyet mektubunu o hazırlayarak ekonominin çarklarının dönmesini sağlamıştır. ABD, gelecekte çok hayati gördüğü Ortadoğu’daki çıkarlarında, hem kendisi ile siyasi ve ekonomik işbirliği yapacak İngilizce bilen kadroları yetiştirmek, hem de Orta Doğu’daki en parlak öğrencileri kendisine hiçbir maliyet (üniversite öğrencisinin
yaklaşık maliyeti 300 bin TL(29.04.2020) oluşturmadan yetiştirilip, ABD’ye çekip, yararlanmak ve bir bakıma Ortadoğu ülkelerini bu beyinlerden mahrum bırakmak için nüfuzunu kullanarak, mali ve teknik yardım sözüyle böyle bir üniversitenin kurulmasını Türkiye’ye telkin etmişti.
ODTÜ’yü kurma teklifi (sanrım IMF’de yaptığı görev nedeniyle) ona iletildiğinde ülkesine olan borcunu ödeme fırsatı olarak düşünmüş, diğer kariyer tekliflerini ret ederek kabul etmiştir.
Kurdaş’ın, 22 Kasım 1961 yılında başlayıp, 21 Kasım 1969 da biten, 8 yıllık rektörlük görevi süresi içinde Kemal KURDAŞ’ın kişisel çabalarıyla 5.5 milyon m2’lik yerleşkede, dikilen 12 milyon ağaç ve bozkırın ortasında, mimar Behruz Çinici’nin modern mimarisine sahip binalarıyla, ülkemizin hep yüz akı bir üniversitesi olmuştur.
Türkiye’de kısa sürede bu başarıyı yakalayan başka bir üniversite yoktur. Buradan yetişen, yabancı dil bilen bilimsel niteliği yüksek mezunları, Türkiye’nin hem iç politikasını etkilemiş, hem de bürokrasideki katkılarıyla ve de  Ar-Ge çalışmalarıyla, savunma sanayi ve ekonomi politikasını olumlu anlamda yönlendirip, geliştirmiştir.
Ancak ODTÜ, beklenenin aksine hiçbir zaman ABD’nin çıkarlarıyla uyumlu işbirlikçi bir üniversite olmamış, tam aksine, ABD çıkarlarına karşı Türkiye’de ve Orta Doğu’da, anti emperyalist sol hareketin merkezi olmuştur. Özellikle, CIA’da yöneticilik yapmış, ABD Büyükelçisi Robert  Commer’in arabasının ODTÜ’de yakılmasıyla, ABD yönetimleri büyük bir şaşkınlık yaşamıştır.
ODTÜ KÖY ENSTİTÜLERİNİN AYDINLANMA MİRASININ GELECEĞE TAŞIYICISIDIR
Bana göre, ODTÜ, tarihsel ve sosyolojik açıdan, Köy Enstitülerinden sonra, onun devamı olarak, Türkiye’nin gidişatını etkileyen ikinci büyük bilimsel eğitim ve  öğrenim hamlesidir. Çünkü, yabancı dilde eğitim verilerek, yaratılan akademik iklimde, ülkemizin her köşesinden gelen memur, işçi, köylü ve halk çocukları girdikleri ODTÜ’den, Atatürkçü, yurtsever, ilerici, toplumcu ve devrimci düşüncelerle yoğrularak mezun olmuşlardır.
Bunun birinci nedeni, Kuvvayi Milliye geleneğinden gelen aileden olan kurucu rektör Kemal KURDAŞ’ın çabalarıyla yaratılan ve Atatürk Devrim ve İlkelerine bağlı, hoşgörülü, eleştirel ve bilimsel akademik eğitim iklimidir. Öyle ki, rektörlük binasına misafir olarak gelen, Commer’in arabasının yakılması sonrasında bile, bu olaya çok üzülmesine rağmen üniversitede hep fikir özgürlüğünden yana, hep öğrencilerine empati ve sevgi ile yaklaşmış, iktidarlarının baskılarına rağmen hep öğrencilerinden yana tavır koymuş, korumuştur. Bu yaklaşımıyla öğrencilerinin sevgisini kazanmışsa da, iktidarın boy hedefi olmuş ve istifa etmek zorunda kalmıştır.
İkinci nedeni, kurulduğu ve geliştiği, 1960’lı ve 1970’li yıllarda, kapatılan Köy Enstitülerinden ve onun devamı olan İlk Öğretmen Okullarından mezun binlerce öğretmen tarafından, Anadolu’nun her köşesinde halk çocuklarına ilkokul ve yatılı ortaokullar ile liselerde, bugüne kıyasla fırsat eşitliğini sağlayan daha nitelikli eğitim verilmekteydi. Bu öğrenciler içinden, bilgi seviyesi ve yordama becerisi yüksek, eleştirel düşünebilen en zeki, halk çocuklarının, ODTÜ’ye ve diğer iyi üniversitelerin sınavını daha kolay kazanabiliyorlardı.
Çünkü, o yıllarda nitelik açısından, köy ve kasabalardaki eğitimle kentlerdeki eğitim arasında bugünkü kadar, çok büyük fark yoktu, özel okullar ve dershaneler bu kadar yaygın değildi. Ayrıca o yıllarda yapılan ÖSYM sınavlarında alınan puanların, yüzde 60’ı bilgiye, yüzde 40 yetenek puanlarına dayanıyordu. Böylelikle köylerle kentlerde okuyan öğrenciler arasında, sınavlarda fırsat eşitliği bugüne göre daha iyiydi. Böylelikle, Anadolu’nun köylerinden, kasabalarından ve kentlerinden gelen, Köy Enstitülerinin aydınlanmacı çizgisinde, Atatürk sevgisiyle, yurtsever, hümanist ve eleştirel ortamda yetiştirilmiş işçi, köylü, esnaf, memur her sınıftan halk çocukları, başkent Ankara’da ODTÜ’nün yerleşkesinde ve yurtlarda aynı ortamda ve bir arada öğrenim görmüşlerdir.
Bu gençler, ODTÜ de aldıkları, hoşgörülü, bilimsel niteliği yüksek akademik İngilizce eğitimle birlikte, Dünya literatürünü de takip ederek ülkenin nereye savrulduğunu görmüşlerdir. O yıllarda Dünyanın her yerindeki, 68 ve 78 kuşağı gibi politize olmuşlardır. O yıllarda, ODTÜ’de ve Ankara’daki diğer üniversitelerin amfilerinde, fikir kulüplerinde, öğrenci topluluklarında, yaptıkları ‘forumlarda’ ülke sorunlarını okuyarak, tartışarak ve birbirinden öğrenerek yurdun ilerici ve devrimci düşüncelerini geliştirmişlerdir. Bu anlamda ODTÜ, Köy Enstitülerinin yaşanan aydınlanmacı, eleştirel ve ilerici ruhunun günümüze taşıyıcısı olmuşlardır.
ODTÜ CUMHURİYETİMİZİN AYDINLANMACI, BAĞIMSIZLIKÇI VE ÖZGÜRLÜKÇÜ KALESİDİR
Türkiye’nin 1952 yılında girdiği NATO ile iktidarların ABD yörüngesine girerek, Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesinin çiğnenmesini ve anti demokratik gidişatını hep sorgulamış ve bu gidişata eylemsel olarak da hep karşı çıkmışlardır. 1960’lı ve 1970’li yıllarda gelenekselleşen bu kimlik ve birikim, 1980 darbesinden sonra da günümüze kadar gelmiştir.
Bugün ODTÜ, sahip olduğu uluslararası saygın bilimsel kapasitesi , halkçı ve yurtsever duruşuyla, dün ve bugün yapılan tüm saldırılara karşı, Cumhuriyetimizin aydınlanmacı, bağımsızlıkçı, özgürlükçü ve ilerici birikimini korumayı başaran Türkiye’deki ender kurumlardandır.
En son olarak, ODTÜ’nün bu bilinen genetiğini değiştirmek amacıyla, rektörlük eliyle, ODTÜ Vakfına ait ‘kavaklık  arazisi’nin yasadışı bir şekilde KYK’ya devredilerek, büyük bir öğrenci yurdu yapılarak, ODTÜ‘nün içine Truva atı sokulmak istenmiştir.
ODTÜ’ün öğretim üyeleri ve öğrencileri, kamuoyunun da desteği ile tek vücut olarak karşı koyarak bu hukuk dışı saldırıyı durdurmuştur.
19 Nisan 2011’de, 91 yaşında kaybettiğimiz kurucu rektörümüz Prof. Dr. Kemal KURDAŞ’ın ülkemize kazandırdığı, Dünya’nın en saygın üniversiteleri arasında yer alan ODTÜ’den, Atatürkçü, yurtsever, aydınlanmacı, özgürlükçü, anti-emperyalist, devrimci, ilerici ve halkçı kimliği ile yetişen öğrencileri olarak saygı ve sevgiyle anıyoruz. Kendisi ve bozkıra diktiği ağaçlar hep yaşayacak ve ODTÜ’nün Köy Enstitülerinden devir aldığı, ODTÜ yerleşkesinde kök salan “bilim ağacının” aydınlanma ışığı hiç sönmeyerek, ülkemizin geleceğini aydınlatmaya devam edecektir.
(*) Kemal KURDAŞ, ODTÜ Anları, Anıları, ODTÜ Yayınları, Mayıs 2011”
Öte yandan 15 Kasım 1983 yılında kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 42.Yılını kutlarken başta Dr. Fazıl Küçük ile 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı saygı ve sevgiyle anıyorum.