Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

AB, Baskı Altında: Washington’un Oyunu, Pekin’in Cevabı ve Avrupa’nın Sıkışan Geleceği

Avrupa Birliği uzun süredir kendini iki büyük güç arasında buluyor:

Avrupa Birliği uzun süredir kendini iki büyük güç arasında buluyor: bir yanda güvenlik ve savunma alanında kaçınılmaz bir şekilde yaslandığı ABD, diğer yanda sanayi dönüşümünde sırtını dayadığı Çin. Bugün bu denge, bir kez daha sarsılıyor.
Washington’un baskısı, Pekin’in misillemesi ve Avrupa’nın kendi iç kırılganlıkları, Birliği bir “stratejik otonomi” hayalinden ziyade, stratejik bir ikilemin tam ortasında bırakıyor.

Baskının yeni biçimi: Ekonomik vesayet
Soğuk Savaş yıllarında Avrupa’nın güvenlik bağımlılığı askeri düzeydeydi; bugünse ekonomik vesayet biçiminde karşımıza çıkıyor.
ABD, Çin’i çevreleme politikasını sadece Asya’da değil, Atlantik’in öte yakasında da uygulamaya başladı. Nexperia krizinde gördüğümüz gibi, Washington artık Avrupa’nın şirket yönetimlerine kadar nüfuz ediyor.
Hollanda hükümetine, Çinli CEO’yu görevden alması için yapılan baskı, yalnızca bir şirketin iç meselesi değil — Avrupa sanayisinin kimin kurallarına göre hareket edeceği sorusunun net bir yanıtıydı.

AB’nin stratejik bağımsızlık hedefi, bu olayla birlikte bir kez daha kâğıt üzerinde kaldı.

Yeşil dönüşüm, gri bir gerçeğe çarpıyor
Avrupa’nın 2050 net sıfır emisyon hedefi, yeşil bir gelecek vizyonundan çok, jeopolitik bir stres testine dönüşmüş durumda.
Elektrikli araçlardan rüzgâr türbinlerine kadar pek çok yeşil teknoloji, Çin’in ürettiği nadir toprak elementlerine bağımlı. Pekin’in bu metallere getirdiği ihracat kısıtlaması, AB’nin “temiz enerji liderliği” iddiasını zorluyor.

Çin’in her hamlesi, Brüksel’deki karar vericilere, yeşil dönüşümün kırılganlığını hatırlatıyor.
Bir başka deyişle, Avrupa iklim hedeflerine ulaşmak için bağımlı olduğu Çin’le, güvenlik gerekçesiyle arasına mesafe koymak zorunda kalıyor.
Bu da ironik bir tablo yaratıyor: Avrupa, ‘yeşil otonomi’ye giden yolda, jeopolitik bağımlılığın içine sıkışıyor.

Kısa vadeli refleksler, uzun vadeli kayıplar
Nexperia örneği, Avrupa hükümetlerinin ABD baskısı karşısında gösterdiği kısa vadeli reflekslerin, uzun vadede stratejik kayıplara yol açtığını kanıtlıyor.
Üretim zincirlerindeki aksama, sadece ekonomik değil; aynı zamanda politik bir maliyet de doğuruyor.
Çünkü her bir tedarik krizi, Avrupa’nın kendi geleceğine yön verme iddiasını biraz daha aşındırıyor.

Birliğin sınavı: Bağımsızlık mı, uyum mu?
Avrupa artık sadece “yeşil dönüşümünü” değil, siyasi olgunluğunu da test ediyor.
ABD’nin talepleriyle Çin’in kısıtlamaları arasında denge kurmaya çalışan AB, aslında kendi kimliğini tanımlamaya çalışıyor:
Bir “transatlantik uzantı” mı olacak, yoksa “çok kutuplu dünyanın üçüncü kutbu” mu?

Yanıt, yalnızca enerji ya da sanayi politikalarında değil — Avrupa’nın kendine ne kadar güvendiğinde gizli.