Almanya’nın yayınladığı “Krizlere ve Felaketlere Hazırlık” rehberi, ilk bakışta sıradan bir bilgilendirme dokümanı gibi duruyor. Nasıl dezenformasyonu ayırt ederiz, bir patlama anında nereye sığınırız, korku ve kaygıyla nasıl başa çıkarız… Bunlar, modern çağın soğukkanlı cümleleriyle yazılmış ama insanın içine buz gibi işleyen konular.
Oysa asıl dikkat çekici olan, bu rehberin satır aralarındaki değişim.
1990’lardaki rehberlerde doğal afetler, teknik arızalar ve enerji kesintileri konuşulurdu. Yani “doğanın” ve “teknolojinin” öngörülemezliğine karşı bir hazırlıktı söz konusu. Şimdi ise tablo çok farklı. Yeni rehber, “hibrit tehditler” ifadesini açıkça kullanıyor: siber saldırılar, sabotajlar, dezenformasyon kampanyaları ve…
Evet, savaş.
Bu kelimenin artık resmî belgelerde bu kadar rahat kullanılmaya başlanması, sadece Almanya’yı değil, tüm Avrupa’yı düşündürmeli. Federal İstihbarat Servisi Başkanı Martin Jager’in “savaş olasılığı hiç de uzak değil” sözleri, rehberin satır aralarına serpiştirilen bu yeni gerçekliğin açık bir itirafı gibi.
Bir yanda askerlik yükümlülüğünün yeniden tartışılması, diğer yanda insansız hava araçları üzerine süren stratejik çekişmeler…
Aslında bu rehber, sadece krizlere hazırlık değil, aynı zamanda toplumun psikolojik dayanıklılığını test eden bir belge. Çünkü artık kriz dediğimiz şey, yalnızca doğadan ya da teknik sistemlerden gelmiyor — insanın kendisinden, ürettiği bilgi kirliliğinden ve korkudan da doğuyor.
Belki de bu rehberi bir “felaket kılavuzu” olarak değil, yeni dünyanın sessiz bir uyarısı olarak okumak gerekiyor.
Çünkü görünen o ki, hazırlıklı olmamız gereken şey artık sadece deprem ya da elektrik kesintisi değil; aynı zamanda huzurun, güvenin ve gerçeğin sarsıldığı bir çağın kendisi.

