Aynı başlıkla önceki iki yazımızda, 16 Mart 2025 tarihinde ABD Başkanı Donald Trump ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan(RTE) arasında 16 Mart 2025 tarihinde yapılan ayrıntılı telefon görüşmesinden sonra, Dünya’da ve Türkiye’de yaşanan gelişmelere değinmiştik.
Yazımızın bu son bölümünde emperyalizmin dikte ettiği -Yeni Osmanlı Milleti -projesinin içeriği hakkındaki kendi gözlem, öngörü ve düşüncelerimi paylaşacağım.
NEDEN YENİ OSMANLI MİLLETİ ?
Özellikle Biden döneminde, Dünya’daki Anglo-Siyonist derin merkezlerin Ukrayna savaşını çıkarmak için Rusya’yı ve Avrupa’yı nasıl kışkırttığı hafızalardadır. Bugün de İsrail’in Hamas’ın vahşi terör saldırısını bahane ederek, Türkiye dahil tüm batı Dünyası ve İslam Devletlerin( zayıf) itirazlarına rağmen, Gazze’de çoluk, çocuk, kadın ve sivillere nasıl bir açıkca soykırım yaptığına tanık oluyoruz.
Özellikle, Suriye’de eski IŞID’cı başına 10 milyon USD ödül konulan Colani’nin çok az bir kuvvetle, Türkiye ve emperyalist batının desteğiyle laik Esat rejimini devirmesinden sonraki gelişmeler çok dikkat çekicidir.
Bu gelişmeden sonra, Suriye’nin Golan tepeleri dahil Şam’a 20 km kalıncaya kadar Suriye Toprakları halen İsrail tarafından resmen ve fiilen işgal edilmiştir. Gazzedeki katliama, Güney Afrika Cumhuriyeti ve bir kaç devlet dışında, tüm Dünya ve Türkiye zayıf bir tepkisi oldu(Sanki önceden bunu biliyorlarmış gibi). Üstüne üstlük, Almanya’nın başını çektiği, batı Avrupa da, ‘ İsrail bizim kirli işlerimizi yapıyor’ diyerek bu utanç verici soykırıma destek bile olmuştur. Beşar Esat’ı deviren Colani, Suriye Topraklarını işgal eden İsrail’e karşı hiçbir şey yapmaması, buna karşılık Alevi ve Dürzilere karşı mezhepsel katliamlara başlaması nasıl bir Dünya görüşüne ve anlayışa sahip olduğu ve görevinin çerçevesini gösteriyor. Başına, ABD tarafından ödül konulan IŞID’ci bir teröristin kravat takıp devlet başkanı haline getirilmesi ve Beyaz Sarayda devlet başkanı olara kabul edilmesi çok dikkat çekicidir. Emperyalizm son tahlilde, bölgedeki Türkiye dahil tüm unsurları kullanarak, İsrail’in Suriye’nin yarısını işgalini sağlamıştır. Şimdi İsrail’de Harran’a kadar Davud koridoru bile telafuz edilmektedir.
Öte yandan, Kanal İstanbul projesinin hızla uygulamaya konulmasıyla, batı emperyalizminin savaş gemilerinin Montrö Anlaşması nedeniyle tek giremediği deniz olan Karadeniz’e serbestçe girip çıkabilmesinin önü açılmak istenmektedir.
DÜNYA ORTODOKSLARININ MERKEZİ Mİ KURULACAK ?
Öte yandan, Kanal İstanbul ‘un yapılmasıyla, İstanbul’un Avrupa tarafında oluşacak adada , Fener Rum Patrikhanesi, Dünya Ortodoksların (Ekümenik)merkezi haline getirilecek, Vatikan benzeri sınırları ve özerk yapıya sahip bir ada olması da öngörülmektedir. Fener Rum patrikhanesi papazı Bartelemeos’un bu konuda zaman zaman benzer açıklama ve çıkışları hafızalarımızdadır.
Ancak, bu niyetler ve hayaller Lozan Antlaşması nedeniyle bugüne kadar uygulanamamıştır.
Bu hayallerin gerçekleşebilmesi için Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinim yıkılıp, yerine -Osmanlı Millet Sistemi- hayaline geçilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, geçtiğimiz günlerde, ABD’nin yeni Türkiye Büyükelçisi ve Suriye özel temsilcisi Tom Barrack uluslararası diplomatik tahammüllerin dışına çıkarak Türkiye Cumhuriyeti için -yeni Osmanlı Millet Sisteminin- daha uygun olacağı küstahça ifade edilebilmiştir.
Diğer taraftan, zaten uluslararası terörist örgüt olarak tescilli ve hukuken mefta PKK terör örgütü ile onun yargılanarak mahkum olmuş, hapisteki mahkum terörist başının 27 Şubat 2025 tarihinde kamuoyunda açıkça paylaşılan, PKK ya kendini fesih çağrısı bildirisi duyurulmuştur.
Bu çağrıya uyularak, 5 Mayıs 2025 tarihinde Kuzey Irak’taki Cassene mağarası önünde sembolik – keleş kebabı- gösterisi- ile terör örgütün silahlı mücadeleyi bırakıp, kendini fesih edeceğini açıklanmıştır.Kişisel kanaatimce, bu gelişmelerin hepsi Türkiye Cumhuriyeti’ne biçilen yeni emperyal kefeni olan- Osmanlı Millet Sistemi-ne uyumlu ön adımlar mı sorusu haklı olarak zininleri kurcalamaktadır.
Öte yandan, bu adımların karşılığında asrın liderimizle, 16 ben dün burada gece sahilde iki tane gördüm karaya çıkmışlar şey Mart 2025 tarihinde Donald Trump ile yapılan telefon görüşmesinde; kendisinin -müslümanların halifesi- olması kaydıyla ve Suriye topraklarında YPG+SDG ile Kuzey Irak’ında dahil olacağı Kürt -Arap federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devletten, konfederal bir devlete dönüşmesi teklif edildiğini ve bir ön mutabakata varıldığını gösteren bana göre çok önemli işaretlerdir.
Bu emperyal (hayali)projeye ülkemizde engel olabilcek tek kişi halen , Marmara (Silivri) cezaevinde CHP’nin seçilmiş İstanbul Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’dur.
Kendisine, İstanbul seçimlerini ilk kez kazandıktan hemen sonra, İstanbul kar altında iken balık restoranında, ABD’li ve İngiliz büyükelçileri tarafından kendisine muhtemelki bu emperyal projeye liderlik etmesi karşılığında, destek ve vaatler teklif edilmiş olması olasılığı yüksektir. Ancak, bugün tutuklu olmasından anlıyoruz ki; İstanbul BB nı Ekrem İmamoğlu(Eİ) bu teklifi red etmiştir. Bu nedenle, bugün aylarca iddianamesiz ve delilsiz tutukludur . Uygar batının ve Avrupa Birliği üyelerinin hiç sesi soluğu çıkmamaktadır. Bu tutuklamalara uluslararası destek , muhtemeldir ki, 16 Mart’taki Trump(2.0) ile RTE arasındaki yeni dönem ilişkilerde- milat sayılabilecek- telefon görüşmesinde karşılıklı mutabakat sağlanmış ve teyid edilmiştir. Bu görüşmeden hemen sonra Eİ’nin, önce 18 Mart 2025 tarihinde diploması iptal edilmiş, bir iün sonrada(19 Mart 2025) -iddianamesiz ve delilsiz- tutuklanmıştır. Ve aylardır tutukludur.
Diğer taraftan, Osmanlı Millet Sistemi Projesinin önünde diğer bir engelde Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Partisi partisi, CHP nin 38. Olağan Genel kurultayının iptali içinde dava açılarak yargı sopası harekete geçirilmiştir.
Tüm bu gelişmelere paralel olarak, Kanal İstanbul güzergahında, TOKİ tarafından konut inşaatları başlatılarak hızlanmış, İstanbul’un en önemli su havzası imara açılmıştır. Amaç, bu konutları bir an önce yerli ve arap müşterilere satarak, Kanal İstanbul güzergahına 4-5 milyonluk bir nüfusa özel mülkiyet hakkını vererek, Kanal İstanbul’u gerçekleştirme yolunda projeyi hukuken geri dönülmez bir noktaya getirmektir.
Ancak 18 Mart 2025 tarihinde diplomanın iptal edilmesiyle, beklenmedik bir şekilde, Türk gençliği Saraçhane‘de polis barikatlarını yıkarak ortaya çıkmıştır. CHP nin Saraçnane gençliğine sahip çıkarak, Saraçhane mitingi ile başlayarak, her çarşamba İstanbul’da, her Cumartesi günü de bir ilde, kitlesel mitinglere başlamıştır. Haziran ayında yapılması gereken, CHP 38.Kurultay Davası duruşması , Eylül 2025 tarihinde ertelenmek zorunda kalınmıştır. Bundan sonrada, Kanal İstanbul projesinin önündeki en büyük engel Türk gençliği ve Eİ olacaktır
KANAL İSTANBUL BOP PROJESİNİN BİR AŞAMASIDIR
Kanal İstanbul ,BOP Projesi ile amaçlanan -büyük Kürdistan ve Ermenistan- hayalleri ile İsrail’in hedefi ile uyumlu en önemli aşamalardan biridir.
Bu projeye engel olabilecek, Laik Suriye Devleti’nin toprak bütünlüğünü ve rejimi Türkiye’nin de desteğiyle yok edilmiş, Dürziler ve aleviler İsrail’in kontrolüne verilmiştir.
Kanaatimce Trump(2.0) ile RTE arasındaki telefon görüşmesinde diğer teyit edilen bir konuda kuzeydeki YPG ve SDG blokunun, Türkiye’ye bağlanması olup, bunun altyapısı da hazırlanmaktadır.
Böylelikle, gelecekte uygun bir zamanlarda ve/veya eş zamanlı olarak Irak Kürt bölgesi ile birlikte Suriye’nen kuzeyi Türkiye’ye bağlanarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde batı emperyalizmine karşı kurduğu ve yurttaşlık temeline dayanan ulus devletin yıkılarak -Osmanlı Millet Sistemi- (konfederasyonu) olarak oluşturulacağını öngörmekteyim. Yani ilk aşamada -Osmanlı Millet Sistemi – ile misakı milli sınırlarımız dışındaki Kürt ve Arap unsurlar önceden federal bölge haline getirilip, bu federal bölgelerin (devletçik) bürokrasilerini ve idare sistemlerini oluşturduktan sonra, uzun vadede uygun zamanda referandum yoluyla bağımsızlıklarını ilan ederek ayrılmaları planlanmaktadır(önce yapıştır, sonra ayrıştır).
Tom Barack‘ın -Osmanlı Millet Sistemi- dillendirmesinden sonra; RTE’nin -Türk -Kürt -Arap dillendirmesi de bu projeyi benimsediğinin uluslararası muhataplara subliminal mesajıdır. Ayrıca Tom Barrack’ın anayasamıza aykırı olan -Osmanlı Millet sistemi -ni bile bile tavsiye etmesine, AKP ve devlet bürokrasisinden hiçbir itiraz gelmemesi de bu projenin bugünkü AKP liderliğinin benimsendiğini gösteren diğer bir işaret olarak görüyorum. Bugüne kadar CHP ve ADD Genel Merkezleri ve başkanları dışında güçlü bir itiraz basına yansımamıştır.
Başa dönecek olursak, MHP lideri Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde, teröristbaşı Öcalan’ın PKK’nın kendisini fesih etmesi ve silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklaması çağrısı ile iktidarın Terörsüz Türkiye(TT) diye tanımladığı süreç. bu planın kamuoyuna yansıyan ilk aşamasıdır.
Bu hamleyle, ilk olarak Türkiye Cumhuriyet yurttaşlarının, RTE’nin ve cumhur ittifakına sempatisinin yükseltilmesi de amaçlanmıştır.
Ancak halk nezdinde gelişmeler, tam tersine olmuş, Kürt ve Türk tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarımız tarihten gelen eşsiz sezgileriyle bu hamlenin amacını sezmiş olup, yapılan anketlerde yüksek oranlarda Terörsüz Türkiye (TT) denilen bu yapay sürece inandırıcı bulmadığını -düğün değil, bayram değil, eniştem beni neden öptü – diye sorarak temkinli yaklaşmaktadır.
Çünkü bilinmektedir ki , Kürtler ve Türkler 1071’den önce ve sonra hep birlikte ve iç içe olmuşlar, hiç savaşmamışlardır. Tarih boyunca ve özellikle 20. yüzyılda hem Çanakkale’de hem de İstiklal Savaşı’nda işgalcilere karşı düşmana karşı birlikte savaşmışlardır.
O halde -kimle ne için- barışılacaktır? sorusu ortada durmaktadır.
PKK zaten uluslararası hukukta tescillenmiş mefta bir terör örgütüdür. Öte yandan terörist başı uluslararası hukukta kabul görmüş yargılanma sonucu mahkum olmuş, İmralı Adası’nda hapis cezası sürmektedir. Bu nedenle PKK terör örgütü ve diğer aktörlerinin barış gösterisi bu nedenle anlamsız ve uluslararası hukukta yok hükmündedir.
Tüm bunlara rağmen, bu satırların yazarı da , Türk halkı gibi , temkinli ve kuşkuyla bakmaktadır.
TBMM DE KURULAN KOMİSYON TBMM İÇ TÜZÜĞÜNE UYGUN MUDUR?
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında kurulmuş ve sürdürülen -sözde barış ve demokrasi-komisyonunun meclis iç tüzüğüne uygun olarak kurulmadığı iddiaları önemlidir.
Öte yandan , komisyonun temel amacının -mevcut CB nın yeniden seçilme hakkı verilerek iktidarın ömrünü uzatmak ve -sözde barışma süreci- anayasal düzlemde yapılanları yasallaştırmak olduğuna dair kuvvetli emare ve şüpheler vardır.
O nedenle yapılan anketlerde Türk halkı ve CHP tabanı, bu komisyonu samimi bulmadığını göstermektedir.
3 Ağustos 2025 de çalışmalarına resmen başlayan komisyonun ,TBMM içtüzüğüne aykırı olarak kurulması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu Partisi CHP’nin de ortak edilmeye çalışılması , komisyonun anayasal değişiklikler gündeme gelirse önceliğini AKP’li cumhurbaşkanının görev süresinini DEM Parti desteği ile uzatmaya yönelik olduğu şüphesi çok güçlüdür.
Bu şüphelerin zamanla giderilip giderilmeyeceğini komisyon çalışmalarının sonuçlarından görebileceğiz.
Ülkemizde terörün ve 12 Eylül NATO darbesinde yapılan bilinçli hataların, bir daha asla yaşanmaması halinde her kökenden Türk vatandaşının anayasal yurttaşlık hukuku temelinde tüm haklardan eksiksiz yararlanarak, sonsuza dek huzur içinde yaşaması bu satırların yazarının içten dileğidir.
Ancak, bu sorunun emperyal hayal ve projelerin aracı ve aparatı olmamasına ulusca dikkat etmeliyiz.
Ancak,unutulmamalıdır ki. her zaman olduğu gibi son sözü Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının söyleyeceğine asla kuşku duyulmamalıdır.

