Mersin’de yürek burkan bir adaletsizlik daha yaşandı.
Adı bizde kalsın, bir kadın.
Kadın dediğime bakmayın, hayata tutunmaya çalışan bir hasta, bir anne, bir insan…
Kanser tedavisi gören, bağışıklığı zayıflamış, her gününü hastane koridorlarında kemoterapi sırası bekleyerek geçiren bu vatandaş, belediyeye Halk Kart için başvurdu.
Talebi neydi biliyor musunuz?
Yalnızca temel gıda ihtiyaçlarını karşılamak…
Ama aldığı yanıt öyle bir soğukluk taşıyordu ki hastalığın buz gibi eli bile yanında sıcak kalır:
“Engelli raporunuz yok, kart veremeyiz.”
Sanki hastalık ancak bir kâğıda dökülünce var sayılıyor.
Sanki yaşam mücadelesi sadece bir belgeyle anlam buluyor.
Sosyal devlet anlayışı bu mu?
Belediyecilik dediğimiz şey yalnızca beton dökmek, kaldırım yapmak mıdır?
Peki ya insan?
Sahi, bir hastalığın iliklere kadar işlediği, göz kapaklarının yorgunluktan düştüğü, mide bulantısıyla geçen gecelerde, “devlet yanımda” hissini verecek ne kaldı elimizde?
Kadıncağız o kartı belki markete gidecek gücü olmadığı günlerde kızına bir ekmek aldırmak için istiyordu.
Ama karşısına çıkan bürokrasi duvarı, en az hastalığı kadar yıktı onu.
Şimdi sormak gerekmez mi?
Engelli raporu olmayan herkes sağlıklı mı sayılıyor?
İyileşmek için uğraşan birinin, önce kâğıt üzerinde “hasta” olması mı gerekir?
Ve en önemlisi…İnsan ancak resmi evrakla mı değerlidir bu şehirde?
Sayın yetkililer, siz her sabah sıcak kahvaltınızla güne başlarken, belki o kadın başını yastıktan kaldıramadan mide bulantısıyla boğuşuyor.
Ve hâlâ umutla bekliyor…
Yardım eli değil, insanlık bekliyor.
Bir kart değil, bir parça vicdan istiyor.
Bugün ona verilen cevap sadece bir kişiyi değil, bu kentin tüm vicdanını yaralamıştır.
Lütfen…
Bu dosyayı bir kez daha açın.
Ve bu kez, elinizdeki kalemi değil, kalbinizi kullanın…

