Mersin, Akdeniz’in en uzun sahil şeritlerinden birine sahip. Bu kentin en büyük avantajı aslında denizle olan bu bağı. Ancak son yıllarda sahil boyunca yükselen beton yapılar, kontrolsüz kafe ve işletmeler, yeşil alanların daralması ve yürüyüş yollarının bozulması dikkat çekiyor.
Vatandaşlar artık sahilde yürürken denizi görmekte zorlanıyor.
Belediyelerin ve ilgili kurumların “halkın ortak malı” olan bu alanları daha fazla ticari işletmeye açması, kamusal alanın daralmasına yol açıyor. Oysa sahil şeridi bir kentin kimliğidir; nefes alma alanıdır.
Kent Kimliği Tehlikede
Mersin, bir liman kenti. Yıllardır sanayi, ticaret ve göçle büyüyen şehir, sahil şeridini yalnızca bir rekreasyon alanı değil, aynı zamanda sosyal bütünleşmenin adresi olarak kullanıyor.
Ancak bugünkü gidişat, sahili giderek bir “ticari koridor” haline getiriyor. Bu durum kentin kimliğini zedelediği gibi, turizm potansiyelini de kısıtlıyor. Çünkü turist deniz kenarında huzur ister; gürültü ve beton değil.
Çözüm: Planlı Yeşil Alan Politikası
Çözüm aslında basit:
• Sahil boyunca kamusal yeşil alanların korunması,
• Yeni yapılaşmanın kesin kurallarla sınırlandırılması,
• Bisiklet yollarının ve yürüyüş parkurlarının yenilenmesi,
• Mevcut işletmelerin çevreye duyarlı standartlarla çalışmasının sağlanması.
Mersin’in geleceği, bugün alınacak kararlarla şekillenecek.
Beton mu tercih edilecek, yoksa halkın nefes aldığı sahil mi korunacak?
Bu soru yalnızca belediyelere değil, bizlere de soruluyor. Çünkü sahil, yalnızca bugünün değil, gelecek kuşakların da hakkıdır.

