Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

HELAL KAZANÇ SAĞLAMAK VE KAZANCINA GÖRE YAŞAMAK

Peygamberimiz: “Şüphesiz ki Allah,
Peygamberimiz: “Şüphesiz ki Allah, verdiği nimetinin eserini kulunun ü
zerinde görmekten hoşlanır.” Buyuruyor.
İslâm, tevazu adı altında cimrilik ve pejmürdeliğe izin vermez.
Bir lokma bir hırka anlayışı İslamın ortaya koyduğu bir görüş değildir.
Allah’ın kullarına verdiği nimetlerinin belirtisini onların üzerinde görmeyi istemesinin anlamı, kibir ve kendini beğenmişlik gibi ifrat, cimrilik ve süflîlik gibi tefrit oluşu sebebiyle haram kılınan davranışlardan da sakınılmasıdır.
Dinimizin her konuda önem verdiği orta yolu tutmak suretiyle, temiz, düzenli ve başkalarına örnek olacak tarzda giyinmekten Cenâb-ı Hak hoşnut olur.
Çünkü güzelce giyinmeye gücü yeten zengin bir insanın, fakir gibi giyinmesi ve onu görenlerde kendisine zekât ve sadaka verme hissi uyandıracak bir intiba bırakması uygun olmaz.
Bunun aksine, fakir bir insanın haddini fazlaca aşarak giydikleriyle insanlar üzerinde zengin hissi uyandırması ve görenlerin o kişiden zekât ve sadaka beklentisi içine girecekleri tarzda bir görüntü sergilemesi de uygun değildir.
Allah’ın kulunun üzerinde nimetinin eserini, belirtisini görmek istemesi, zenginin zengin gibi giyinmesi, fakirin fakir gibi giyinmesi anlamlarını taşır.
Zengin o haliyle kendisinden zekât ve sadaka talep edilebilecek bir kimse olduğunu ortaya koymuş olacaktır.
Fakirin de, giyim kuşamıyla muhtaç bir kimse olduğu anlaşılabilecektir.
Kısacası, zenginin fakir gibi giyinmesi tevazu sayılmaz. Kısacası herkes mümkün olduğunca kendi haline uygun giyinmelidir.
Allah’ın kuluna ihsan ettiği nimetin eserini onun üzerinde görmekten hoşlanmasının bir başka anlamı da, kendisine nimet verilen kişinin Cenâb-ı Hakk’a karşı hamdini ve şükrünü açıkça ifade etmesidir.
Allah’a karşı şükrün yerine getirilmesi, zenginliğin gereğini yerine getirmek demektir. Zengin olup da onun gereğini yerine getirmemek, yani farz olan zekât başta olmak üzere birtakım mükellefiyetlerden kaçmak küfrân-ı nimet sayılır.
Allahın nimetini kulun özerinde görmesini sağlamak çin çalışmak gerekir…
Çalışmak üzerine söylenmiş güzel sözler vardır.
İşte onlardan bazıları:
Atatürk diyor ki: “En büyük makam, en büyük hak çalışanlara ait olacaktır. “
Hz.Ali diyor ki: “Çalışanlar, kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. Çalışmayanlar ise, kendilerini kötülükten kurtaramazlar.”
Voltaire diyor ki; “Çalışmak bizi şu üç büyük beladan kurtarır: Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk.”
Bismark diyor ki: “Gençliğe üç öğüdüm var: Çalışın çalışın çalışın “
Peygamberimiz Hz.Muhammed diyor ki: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalış.”
Hz.Mevlana diyor ki: “İnsan, ancak çalıştığını kazanır.”
Hz. Ömer diyor ki: “Sakın oturduğunuz yerden Allahım rızkımı ver deyip durmayın. Gökten ne altın yağar, ne de gümüş…”
İşte çalışma üzerine söylenmiş özlü sözlerden bazıları…
Mehmet Akif Ersoy da ne güzel söylemiş: “Çalış genç arkadaşım çalış… Gençliğin eğlenmekle geçiren ihtiyarlığını ağlamakla geçirir…”
Bizim dinimiz daima çalışmayı emretmiştir.
Esasen din; tabiat kanunlarıyla tam bir uyum halindedir.
Kâinatın işleyişi ve tabiat kanunları din anlayışının içindedir.
Dünya ve ahiret birbiriyle ilgisiz değildir. Her ikisi de insanlar için yaratılan, biri diğerinin devamı olan barışık iki âlemdir.
Müslümanlık sadece seccadede ve camide bırakılan bir konu değildir.
Yeryüzünü imar etmek, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını değerlendirmek, olmayanı imar etmek ibadet sayılmıştır.
Topraklar boş kalır, çaylar-ırmaklar-nehirler boşa akıp giderken başkalarına el açmak Müslümanlık değildir.
“Bir lokma, bir hırka” iddiası Müslümanlığın malı değildir.
“İnsan için çalışmasından başka bir şey yoktur” ayeti kerimesi Allah’ın emridir.
“Dünyasını ahreti için, ahretini dünyası için bırakan hayırlınız değildir… Dünya ahrete götüren bir vasıtadır. Çalışın, insanlara yük olmayın…” ikazı Peygamber buyruğudur.
İslam dini; insanların dünyada mutlu, ahirette mes’ut olmalarını hedef almıştır.
Dünyadaki güç ve refahın da, ahiretteki saadetin de temeli çalışmaktır.
Bütün iyiliklerin, sağlık, servet ve saadetin de temeli çalışmaktır.
İnsanın Allah yanındaki kıymeti, güzel olarak yaptığı şeydir.
Tembelliğin Müslümanlıkta yeri yoktur.
Toprağı yeşertmek, yeryüzünün derinliklerine inmek, gökyüzünün sonsuzluklarında ilerlemek, Allah’ın insanlara verdiği kulluk vazifesidir.
İnsan, dünyada yaşarken Allah tarafından verilen bir vazifeyi yerine getirmektedir.
Yapılan her işte, atılan her adımda Allah’ın prensip emirleri vardır.
Toprakla uğraşan çiftçi, tezgâhta çalışan esnaf, çarkını döndüren sanatkâr, dersine çalışan öğrenci Allah’ın huzurundadır. Allah’ın emrini yapmaktadır.
Zirai kalkınma, sanayi hamlesi, ticari çaba, ilmi tırmanma hep Allah’ın hoşnutluğuna açılan kapıdır.
“Zaman” en büyük servettir.
Hayat; insana değerlendirilmek, yeşertilmek, yüceltilmek için verilen kutsal bir emanettir.
“Bir kimse kendini ve bakmakla yükümlü olduğu yakınlarını geçindirmek için yola çıkmışsa Allah yolundadır.”
Öyleyse; sabana yapılan el ibadettedir. Fabrika işleten beyin ibadettedir. Denizin diplerinde, yeryüzünün derinliklerinde, gökyüzünün sonsuzluğunda, insanlık için deva arayan insan ibadettedir.
Yeter ki bunlar; “Allah emretti” diye yapılmış olsun.
Müslümanlık çalışma dinidir. Çalışmayan insanın Müslümanlıkta yeri yoktur.
Ahireti kazanıyorum diye dünyayı terk eden, Allah’ın emrini terk etmektedir.
Dünyayı kazanıyorum diye ahrete hazırlanmayı bırakan; tek kürekle, tek kanatla okyanuslara açılandır.
Müslüman; güçlü insandır. Güçlü olmak için zamanla yarışmayan, gerçek Müslüman değildir.
“Gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayınız” Allah buyruğu bunu emretmektedir.
“Kuvvetli mümin zayıf müminden hayırlıdır”
Hiç kimse dünyadan el-etek çekmeyi Müslümanlık sanmamalıdır.
Müslümanlık Allah’ın emrettiği şekilde yaşamak, arzı yeşertmek, fezayı fethetmektir.
Dünya yürümekte, ihtiyaçlar büyümektedir.
Yürüyen ve büyüyen dünyada durmak, çağın gerisinde kalmaktadır.
Müslüman yürüyen, büyüyen, yücelen, güçlü, ışıklı insandır.
Çevresini yeşerten, etrafını aydınlatandır.
İlerlemek, büyümek, gelişmek mü’minin, Müslüman’ın görevidir.
Zira çalışmak ibadettir.
Helal kazanç sağlamak ve kazancına göre yaşamak için çalışmak gerektir.
Hoşça kalınız.