Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İSLAM VE GÜZEL SANATLAR…

İSLAM VE GÜZEL SANATLAR…
İSLAM VE GÜZEL SANATLAR…
İslamiyet güzel sanatların koruyucusudur.
Allah tarafından düzene sokulan kainattaki değişmez sistem, determinist gerçeklik; insana bir yandan intizam fikrini aşılamış, diğer yandan ilmi inceleme ve araştırmaların yolunu açmıştır.
Maddenin en küçük parçası olan Atom’un yapısından kainatın düzenli işleyişine kadar bütün varlık âlemi gerçekte İlahi bir sanattır.
Canlı organizmaların, özellikle insanın ruhi ve organik yapısının değişmez fonksiyonları KÂİNAT dediğimiz ilahi san atın görüntüsüdür.
Müslümanlar olarak pek çoğumuzun gözden kaçırdığı bir husus var;
Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
‘’Allah kulunun yaptığı işi intizamlı ve güzel yapmasını sever…’’ (Bakara suresi 195.ayet)
Peygamber efendimiz de şöyle buyuruyor:
‘’Allah nimetini kulunun üzerinde görmeyi diler.’’
Allah’ın verdiği nimetler sadece maddi şeylerle sınırlı değildir ve kulun bu nimetleri üzerinde taşımasının yolu da giyinmek ya da yemek olmamalıdır. ,
Örneğin ilim bir nimettir. Allah, ilim verdiği kulunun bunu muhafaza ederek etrafına faydalı olmasını ister. ,
Akıl en büyük nimetlerdendir. Yaratan, yüce kitabında kullarına akıl etmelerini özellikle öğütler.
Sağlık da büyük bir nimettir. Rabbimiz sağlığımızı korumamızı, nefsimize eziyet etmememizi ister.
Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
İşte tüm bunlar Allah’ın verdiği nimetleri kullarının üzerinde görmesinin göstergesidir.
Cenabı Allah, sanat ve nimetini insanların üzerinde görmeyi dilemiştir.
“Allah nimetini kulunun üzerinde görmeyi diler” Hadis-i Şerifi bunu belirtir.
İslam’ın ortaya koyduğu Namaz, Oruç, Zekât, Hac gibi ibadetlerde bile bu intizam ve şekli düzen vardır.
Ayette; Servetin, varlığın, güzel yaşamak, güzel görünmek, düzenli ve güzel bir hayat sürmekte kullanılmasının, akıllı, düzenli bir hayat kurulmasının tavsiye edildiğini söylemek mümkündür.
Kur’an-ı Kerim belli bir makam üzere okunmaktadır.
Kur’anın belli bir makamda okunmasını emreden ayet de dünyada kurulması istenen intizam ve güzellik tercihinin ortaya konuşudur.
“Allah, kulunun yaptığı işi, İntizamlı ve güzel yapmasını sever” Ayetinin ışığı altında Peygamberimiz düzgün ve güzel yaşamış, güzel yaşamamızı, güzeli yaşatmamızı istemiştir.
Bu güzellik ve estetik duygusudur ki, İstanbul’u yeni baştan kuran Mimar Sinan’a Süleymaniye’yi…
Sedefkar Mehmet Ağa’ya Sultanahmet’i…
Itri Dede Efendi’ye eşsiz bestelerini…
İnce hat ustalarına, eski yazı sanatkarlarına hat sanatının kalıcı muhteşem eserlerini yaptırmıştır.
Okuyuş ve söyleyişi sanatlaştırarak doyurucu beste ve söyleyişleri, yazı ve yazmayı sanatlaştırarak asırlar boyunca solmayan kufi, sülüs, nesih, talik, divani gibi hat çeşitlerini ortaya koyan anlayış, bu intizamlı ve düzenli yaşama prensibinden doğmuştur.
Geçenlerde bir televizyon programında “İznik’te çinicilik” çalışmalarıyla ilgili bir program izlemiştim.
Bu programda eski İslam sanatçılarının ortaya koyduğu çini süslemeciliğinde kullanılan boyalar üzerinde çalışmalar yapılıyordu…
Günümüzün çini ustaları eski dönemde kullanılan ve hiç bozulmayan boyaların nasıl yapıldığını hala anlayamadıklarını anlatıyordu.
İslamiyet’in sanata verdiği önemi kavrayan kimseler, şu anda yapılması güç olan eserler vücuda getirmişti.
İslamiyet daima güzel sanatların koruyucusu olmuştur.
Dinimiz her insanı güzeli bulmak, güzel yaşamak görevi ile yükümlü tutmuştur.
Bu bakımdan Müslümanlık girdiği her ülkenin sadece dinini değil, sosyal ve kültürel durumunu da etkilemiştir.
İslamiyet’in Mekke’de eşi görülmemiş bir edebiyat ve şiir denizi üzerine doğduğunu söylemek yanlış değildir.
İslamiyet’in ana kaynağı Kur’an-ı Kerim, Arap dilinin en güzel eserlerini verdiği böyle bir ortamda ifade sanatının en veciz, en eşsiz örneği olarak indirilmiştir.
Kur’an’ın gelişi; Kâbe duvarına altın mürekkeple yazılarak asılan şairlerin şiirlerini gözden düşürmüş, o dönemde İmrul Kays, Tarafa, Züheyr gibi ünlü şairler yetiştiren Arap şiiri, Kur’an’ın eşsiz ifadesi ve icazı karşısında gölgede kalmıştır.
İslamiyet’ten önce zirveye ulaşan güzel söz söyleme ve şiir geleneği Kur’an-ı Kerim’in gelişinden sonra da devam etmiştir.
Edebiyat ve şiir İslam dünyasında güzel sanatlar alanında hemen daima üzerinde durulan bir sanat dalı olmuştur.
İslamiyet’in güzel sanatlara verdiği önem sadece şiir ve edebiyattan ibaret değildir.
İslam sanatkârları güzel sanatların her dalında, resimde, mimaride, plastik sanatlarda, hat ve musikide çok güzel eserler vermişlerdir.
İlk Türk İslam devletlerindeki sanat anlayışı İslamiyet’in etkisiyle değişmiş, bu anlayış gerçek kimliğine Karahanlı Devleti’nin kuruluşu ile kavuşmuştur.
İslamiyet kabul edilince Türk devletlerinde resim ve heykel sanatları rağbet görmemiştir. Bu boşluk ise geometrik şekillerin ve bitkisel motiflerin kullanıldığı süsleme sanatı ile doldurulmuştur.
Güzel yazı yazma sanatı olan Hat Sanatı da bu dönemde yaygınlaşmıştır.
IX. yüzyıldan itibaren şehirlerde toplumsal hayatın merkezini oluşturan camiler görülmeye başlamıştır.
Camilerin yanında medrese, tekke ve zaviyeler ile ribat ve kervansaraylar da İslam düşünce ve yaşam tarzının sonucunda ortaya çıkmıştır.
İslamiyet’in etkisiyle oluşan saraylar, çarşılar, kaleler, hamamlar, imarethaneler, köprüler ve evler ise Türk İslam şehirlerini oluşturan diğer önemli ögeler arasında yer almıştır.
İlk Türk devletlerindeki anıtmezar geleneği, İslami dönemde türbe ve kümbet yapımıyla devam etmiştir. Bu yapıların dört duvar üzerine kubbe ile örtülü olanlarına türbe, silindirik veya çokgen gövdenin konik bir çatı ile kaplı olanına da kümbet adı verilmiştir.
Özellikle mimari yapılarıyla ön plana çıkan Karahanlılar döneminde Türk-İslam mimarisinin ilk örnekleri verilmiştir.
Büyük Selçuklular Dönemi mimarisinin en önemli özelliği, dört eyvanlı ve avlulu planın yeni yapılan camilere uygulanmasıdır. İsfahan’daki Mescid-i Cuma, bu camilerin en önemlileri arasında yer almakta ve o önemdeki camilerin en büyüğü ve en güzeli sıfatını taşımaktadır.
İslamiyet’in sanat anlayışı milletlerarası estetik duygusunun ortaya çıkışıdır.
Her sanatkâr bu güzellik duygusunu kendi anlayışına göre geliştirmiş, kendisini emperyalist bir bağla kayıtlı görmemiştir.
Bu sebeple İslâmiyet’i kabul eden milletlerin ömrü, sanat karakterleri, İslamiyet’in sanat anlayışı içerisinde erimemiştir.
Bilakis İslam’ın sanat anlayışıyla birleşerek serpilip gelişmiştir.
Güzel sanatların her bölümünde her sanatkâr kendi ülkesinin ortaya koyduğu sanat temeli üzerinden kendi ayrı üslubunu kazanmış ve devam ettirmiştir.
Bugün bile Çin’deki bir cami ile İran ve Hindistan’daki cami arasında bir Türk mimarisi ile bir Arap ve İran mimarisi arasındaki üslup farkını görmemek imkânsızdır.
İslam sanatı içerisinde serpilip büyüyen Türk Sanatı; Sadelik, ahenk ve mantık kurallarına uygun oluşu ile varlığını bütün dünyaya duyurmuştur.
Müslüman Türk sanatkârları İman coşkunluklarını mimari zevkleri ile mermere; Yazı ve hat zevkleri ile sayfalara büyük bir incelikle işleyerek imanlarını abideleştirmişlerdir.
İslam medeniyetinde güzel sanatların her dalında görülen eşsiz güzellikler bunun ispatıdır
Hoşça kalınız.