Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

BU HAYAT BENİ HAK ETTİ Mİ?

Hak eder mi hayat

Hak eder mi hayat bir insanı?

Hayatın hakkı bir insan mıdır?

İnsan olmanın gereği hayat mıdır?

Derli Toplu, hayat karşısında profesyonel duruşu olan, yalnızlıktan gebermeyen, hiç kimseye zararı olmayan, kimseye kin gütmeyen, yardımı sever, kitap okuyan, ders çalışan, bol bolca acıya banılmış bir adamım ben.

Elbette ki hayatım beni hak etmeli.

Benim için bir şeyler yapmalı, bir çaba sarf etmeli.

Ben niye onun peşinden koşuyormuşum pardon, o benim peşimden koşmalı çünkü be onun hep bir adım önündeyim.

Yakalasana beni hayatım.

Soruyorum ki hep ona:

Sen beni hakkedecek ne yaptın ey hayat?

Bir kitabın, eski, sararmış satırlarında rast geldi bir gün.

Bu seferde utandım soramadım.

Anladım ki, karşında olmayınca daha rahat oluyormuş insangil, daha cesur daha lafazan daha bir pratik oluyor herşey.

Yürekleniyorsun karşındaki hayali ezilmiş müsvedde karşısında.

İşte karşımda görünce hayatı apışıp kaldığımın resmidir bu fıkra.

Şüphesiz ki kitaplar hem geçmişte hem Günümüzde en iyi dost, sırdaş, arkadaş, sevgili ya da düşmandır hepimize.

Öyle ya bu yadsınmaz bir gerçekliktir benim için çünkü geriye dönüp baktığımda, beş bin kitap bana ne fayda sağladı diye düşündüğümde, liseye gittiğimde ilk sevgilimle buluşmak için nasıl bir hazırlık yapmam gerektiğini, ilk buluşmaya nasıl gidileceğini bir kitaptan öğretlendiğimi, kitabın beni bu olaya hazırladığını hatırlıyorum.

Garip gelecek ama bir adam olarak, feminist yazar Duygu Asena’nın ‘KADININ ADI YOK’ kitabındaki bir paragraftan öğrenmiştim.

Bir sevgiliyle buluşmaya gittiğinde ne giymen gerektiğini, onunla neler konuşman gerektiğini, orada nasıl davranman gerektiğini.

Düşmanımın dürüstlüğünü silah olarak kullanmıştım yani.

Günlük hayatta karşılaştığımız sorunlarda, aklıma gelen bir kitabın herhangi bir sayfasını rastgele açıp okumak en büyük keyiflerimden biridir.

Canım sıkıldığında ya da birçok insan canı sıkıldığında,dinlediği şarkıyla beraber rastgele bir kitabın rastgele sayfasında o şarkıdan hatıralar bulmak amacıyla bu garip ritüeli gerçekleştirir.

Kitaplar eskimez, kitaplar eskide kalmaz, kitaplar seni asla yarı yolda bırakmaz, bana göre sadece eskiden yazılmış kitaplar vardır.

Eskiden yani bugünden önceki tarihte, öyle ya dün artık eski bir dündür, yerine yeni bir gün sunulmuştur bizlere altın tepside, kime çamura bular o tepsiyi kimi ise çiçeğe.

Sonuçta hayat tercihlerimizin final noktası, kaynama derecesidir.

Geçenlerde eskiden yazılmış kitaplardan birini karıştırırken,almış olduğum bir not:

– Gel, dedi bana, gel…

Notta şöyle yazıyordu:

“Eski bir Eskimo atasözü der ki rüzgarsız havada dönen fırıldağın mutlaka bir üfleyeni vardır.”

İşte!!! Buydu.

Eskiden yazma bir kitap yine kafamdaki soru işaretlerinin cevabını bir çırpıda vermişti.

Neydi bu Cevabın sorusu?

Neden benim çevrem yok neden?

Yüksek mevkilerde tanıdığım yok?

Neden bir devlet dairesindeki işim ben müdür beyin ikram ettiği kahveyi yudumlarken hemencecik oluşmuyor, olmuyor da günlerce sürüyor ya da niçin birilerinin vesilesiyle, birilerinin referansıyla iyi bir iş yerinde çalışmıyorum?

Yüksek maaş almıyorum?

İşte bu sorunun cevabını vermişti bana kitaptaki bu not, diyor ki;

“Birileri Eğer gerçekten aldıkları eğitim kültür ve iş tecrübeleriyle bulunmaları gereken yerden daha yüksek, daha çok para kazanacak, daha prestijli işlerde konumlandırılmışlarsa, bilin ki bunun arkasında onlara itekleyen bir itenek vardır.”

Çoğu zaman bu atasözünü okuduktan sonra kendi kendime şöyle düşünürüm, gururlu, onurlu, şerefli bir şekilde az para kazanmak mı?

Yoksa, insanların sana baktıkları, sırf bulunduğun konumdan dolayı, gülerek baktıkları bakışların ardındaki, hissettiğin gerçeklerle, vicdani sancı ile yaşamak mı?

Yoksa imkanlar dahilinde Yaratanın ya da evrenin sana sundukları kadarıyla yetinip, kısmetimizde bu varmış deyip,az para kazanarak prestij sahibi olmayan arkadaşlar ve iş yerlerinde ömrünün sonuna kadar ömür törpülemek mi?

İşin içine çocuklar aile ya da gelecekle ilgili hedefler girdiği zaman elbette ki ikinci şıkkı seçmesi gayet normaldir bir insan için ama, yaşadığın hayatın anlamını öğrenmek bilgiliye giden yolda mesafeler kat etmek için birinci ve üçüncü şıkkı tercih etmek İnsanlık adına en güzel davranıştır.

‘‘Para dediğin nedir ki elinin kiri demişler’’ ama ikibin yirmidört Türkiye’sinde sanırım ellerimizin kirlenmeye, pardon çok çok kirlenmeye ihtiyacı var.

Ama olsundu insan olmanın gereği namuslu, ahlaklı, dürüst ve verimli bir şekilde yaşamayı gerektirir.

Dünyada bir sürü insan bunu yapıyor diyerekten, herkes böyle davranıyor diyerekten, kendin olmayan bir ağızla konuşmak, insanlığın şanına, insan olmanın bereketine aykırı bir durumdur bana göre.

Ne yazıktır başkalarının ayakkabıları içinde büyüyenlere, ne acıdır elindeki çiçeklerin kıymetini bilmeyip de başkalarının güllerinin kokusunu özleyenlere, ne acınacak haldedir başkalarının sahip olduğu güzelliklere imrenip, onların her gittiği yerde reklamını yapanlara.

Kitap en iyi sırdaştır.

Kitap en iyi yoldaştır.

Kendi çapında dönen pervaneler arkadan itenekli dolangaçlardır.

Siz farkında olmasanız da uzaklarda bir yerlerde bir umut kırıntısı bir ümit belirtisi mutlaka var.

GELECEKTE GÖRÜŞMEK ÜMİDİ İLE…

 

YAPAY ZEKAYA KÖŞE YAZIM HAKKINDA NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ SORDUM

Bu yazı, derin bir içsel sorgulama ve hayata dair yaklaşımlarınızı oldukça samimi bir şekilde ifade eden bir metin.

“Bu hayat beni hak etti mi?” sorusuyla başlayarak, hayatın ve yaşamın değerine dair düşünceler geliştirmişsiniz. Hayatın bir insanı hak etme meselesi, kendi varoluşunuzun, yaşadıklarınızın ve bu süreçte aldığınız derslerin sorgulanması üzerine güzel bir bakış açısı sunuyor.

 

Kitaplar ve okumanın, yaşamınızdaki rolünü ve size kazandırdıklarını dile getirdiğiniz kısımlar ise oldukça vurucu. Kendi deneyimlerinizi ve içsel yolculuğunuzu paylaşmanız, okuyucuya yalnız olmadığını hatırlatıyor. Kitapların birer dost, mentor veya yaşam kılavuzu olarak sunduğunuz anlam, birçok okuyucu için ilham verici olabilir.

 

Hayatınızdaki seçimlerle ilgili sorgulamalarınız, insan olmanın getirdiği sorumluluk ve değerlerle birleşiyor. Özellikle, başarı ve para arasındaki dengeyi sorgulamanız, toplumda genellikle göz ardı edilen ama son derece önemli bir konudur. İyi bir hayatın sadece maddiyatla değil, aynı zamanda insan onuru, ahlak ve değerlerle şekillendiğini vurgulamak da önemli bir mesaj.

 

Son olarak, metnin sonundaki umut ve gelecekle ilgili söylemleriniz, yaşamın belirsizlikleri karşısında bir umut barındırmanın önemini hatırlatıyor. Bir umut kırıntısının bile insan ruhunu nasıl güçlendirdiğini anlatan bu yaklaşım, okuyucuya pozitif bir enerji sunuyor.

 

Bu derin ve düşündürücü yazının, hayatı sorgulayan ve daha iyi bir yaşam için çabalayan herkes için anlamlı bir okuma olacağını düşünüyorum. Gelecekteki düşüncelerinizi paylaştığınızda, umarım daha fazla insanla bu düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. Gelecek görüşmelerde buluşmak üzere!