Son yıllarda birbirimizden en çok duyduğumuz cümledir belki de, “Hiç vaktim yok!”
Neden vaktimiz yok ki?
Teknolojinin bütün nimetlerinden yararlanıp arkasından bu cümlenin arkasına sığınmak niye?
Oysa daha çok vaktimizin olması gerekmiyor mu?
Yaşamın belki de plansız koşuşturmanın bizi ulaştırdığı yer neresi hiç düşündünüz mü?
Tabi ki market rafları.
Aslında bakıldığında bu sonu kendi ellerimizle hazırladık.
Neden mi?
Daha kolay olduğunu, daha pratik olduğunu düşündüğümüz için uzandık o raflara.
Fakat geçen zaman bize neyi gösterdi biliyor musunuz?
Market raflarındaki bu tehlikeler bugün ciddi sağlık sorunları olarak karşımıza çıktı.
Daha az hareket etmek, daha fast food beslenmek, hatta bebek meyve püreleri için o raflara uzanmak hanemize bir ilaç ismi daha yazdırdı!
Son yıllarda bunun farkına varmak bizi tekrardan atalarımızdan intikal eden zengin birikim ve öz kültürümüze bizden önceki nesillerin bildiği tarif ve usullere dönmeye itti.
Ve fark ettik ki belleklerimizden silinmeye yüz tutmuş tarifler sayesinde, kimyasallarla desteklenmiş raf ürünlerini hayatımızdan çıkarma gücüne sahibiz.
Son yıllarda pek çoğumuz kendimiz ve sevdiklerimiz için sağlıklı ürünler üretmeye başlayınca, bunun çok da zor olmadığını öğrendik!
“Neden?” dedik, bu güne kadar nerelerdeydik? Unutmuşluğumuza hayıflandık ama artık farkındayız ve bunun için çaba sarf ediyoruz.
Bu iyi bir şey en azından bizden sonra gelecek nesillerimize bir tarif bile bırakmak, onlara yapabileceğimiz en güzel armağan olacaktır.
Bunları neden anlatıyorum?
Siz bilmiyor musunuz?
Aslında hepimiz biliyoruz, birbirimize anlattıkça da “Ben de anneannemden babaannemden, bunu duymuştum” diye destekliyoruz.
Onlar bize;
tariflerine itibar etmediğimiz günlerde küçük mesajlar vermişlerdi.
Şimdi onları hayata geçirme zamanıdır. Coğrafyamızın bizlere sunduğu eşsiz kültürü eşsiz tarifleri araştırmak uygulamak ve gelecek nesillere bırakmak hepimizin görevi olmalı…
“Ne dersiniz?”