Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

AHLAK ÜZERİNE AHKAM KESİLMEK…

Ahlak nedir? Ahlak göreceli

Ahlak nedir?
Ahlak göreceli mi evrensel midir?
Nesnel Ahlak nedir?
Ahlak toplumsal normlarla karıştırılıyor mu..(?)
Bu soruların cevapları yer yer konuşulup tartışılmıştır…
Ahlakı göreceli olarak gören olduğu gibi ona evrensel olarak bakan da vardır…
İkisi arasındaki ince ayrımı fark eden de…
Amacım tartışma ortamı yaratmak değildir…
Devlet, siyaset gibi ahlak kurumu da sonradan insanoğlunun toprağa yerleşip çit çevirmesiyle oluşagelmiş kavramlardır…
İnsanın bir doğası var ve bu doğasını şu ya da bu şekilde ya kışkırtarak içinden çıkılmaz hale sokar ya da toplumsal vicdana terk ederek kendinden uzaklaşır…

Çoğu bilgeler ve ilk çağ filozofları, insanın doğasına uygun yaşaması gerektiğini söylerler…
Nedir bu doğasını yaşamak?
İraden, aklın, bedenin nasıl mayalanmış ve şekil almışsa sen O’sundur…
Kendinin farkında olmak…
Örneğin Diyojen, “Su içmek için bir tasa bile ihtiyacın yok.” der.
“Çünkü avucun var. Fazlalıkları atmalıdır.” der…
İnsanı doğasından uzaklaştıran her şeyden uzak durmalıdır…
İşte bu durumda, tartışmak bile anlamsız olur…
İnsan sonradan dayatılan ve kuşatılan kurallar, normlar, ideolojiler, inançlar sarmalında sisteme uymak adına faydacı davranıp yan rollere bürünebilir…
Kendisini olduğundan farklı sunabilir…

Bu yüzden maskeler ve kişiliklere bürünebilir…
Lakin o maskeler, rolünü oynadığı kişilikler bir gün gevşemiş don lastiği misali düşecektir…
İşte toplumun bocalayan, mutsuz, sürekli başkalarını yargılayan, eleştiren bireyleri olarak mutsuz toplum profiline dönüştürecektir…
Birey olamadan, kendisi olmadan ömrünü tamamlayacaktır…
“Her yargılayanın gözünden bir cellat bakar.” der, filozof…
Bu sebepledir ki kendiniz olmayı becerin, kendinizden başkasına bekçi Murtaza’lık yapmayın diye de öneririm…
Ayrıca, çuvaldızı başkasına batırmadan önce;
Bir insan sürekli olarak ahlaktan dem vuruyorsa, emin olun ki içinde ahlaksızlık üzerine fırtınalar kopuyordur…
Göreceli olan ahlak kavramı, toplumdan topluma ve hatta kişiden kişiye göre tanımı değişmez mi?

Kişilerin olaylara bakış açısından tutun da, algılama yetilerine göre tanım, değişim göstermektedir…
Örneğin bir esnafı ele alalım.
Esnaf, ahlakı hile yapmamak olarak tanımlarken, siyasetçi adil, eşit bir yönetim olarak tanımlar…
Esas mesele, bu tanımları yapmamıza rağmen gerçekten kendimiz uygulayıcısı olabiliyor muyuz?
Genelde ahlak kelimesi karşı tarafı eleştirirken sık kullandığımız bir kavramdır…
Her birimiz ahlak üzerine dem vurup dururuz …
Ve genellikle ahlak kelimesi, kadınlara mal edilen “Namus” kavramı olarak benimsenmiştir…
Bu yakıştırmada erkek kadar kadın hemcinslerimizin de rolü küçümsenmeyecek orandadır…
“Ahlaksız, hayasız kadın” demek çok kolaydır…
Ahlaktan ne kastettiğini dahi bilmeden…

Bu sebepten, birilerini eleştirmeden önce düşünebilen insan, biraz daha bu kelimeleri az kullanmayı başarabilen insandır…
Çünkü bana göre ahlak, “Samimiyet” demektir…
Samimi olmayan bir insanın ahlak kisvesi altında egosunu tatmin etmesi ne kadar ahlaki bir davranıştır..(?)
Bu nedenledir ki boyunuzu aşan kavramlar üzerinde ahkam kesmemeniz tavsiye olunur…
“Dilleri fitne fücur” olunmakla ahlaklı olunmuyor maalesef…
“Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuz odur.” diyen Nietzsche’ye selam olsun…
İçi başka dışı başka Fionalar..!
Doğrusu, gece başka gündüz başka…
Ben değiştirdim, günümüz Fionalar için…
Fionalar ahlak üzerine ahkam kesen genç namuslu(!) kadınlarımızı temsil etmekteler…

Şöyle bir tepeden tırnağa baktığımızda, on numara beş yıldızı verirsiniz…
Münazara yaptığınızda…
Ooooo… Ooooo…
Taş üstüne taş koyamazsınız…
Bütün iyi özellikler Fionalarda…(!)
“Çiçek gibi tazecik
Kıymetli bi tanecik
Ana sütü gibi tertemiz.
Dudu dudu dilleri
Lıkır Lıkır içmeli…”
Sözde, görüntüde çok güzeller…
Ama ya özde..(?)