Sizler de ara ara karşılaşmışsınızdır…
2025 yılının küresel kıtlık ve savaş yılı, olacak efsanesine…
Ve yapılan tavsiyelere…
Uzun süreli dayanıklı konservelerin yapımından tutun da, tahılların saklanma koşullarına kadar…
İki yıl sonrası ne olacak..(?)
Hiç düşünen yok..!
Sanki iki yıllık hazırlık sonrası kıtlık son bulacak ve bir anda bolluk olacak..(?)
Kıtlığı yok etmenin ve de ekonomiyi kalkındırmanın tek yolu üretmek değil midir?
Bunlar konuşulmaz, radyoaktif savaşlardan ve de kıtlıktan söz edilip durur…
Amaçları ortama korku salmakmış gibi…
Belki de öyledir, belki de değildir…
Gerçi, ata tohumlarımızın yerini İsrail tohumlarının aldığını bilmeyenimiz yoktur…
İsrail tohumlarının genetiğiyle oynanmıştır, efsanesinden bahsetmiyorum…
Amacım, ata tohumlarını çoğaltıp, koruyucusu olmamızın altını çizmektir…
Şimdi sıra ağaçlarımızda…
Bari, ağaçlarımıza sahip çıkalım..!
Özellikle de zeytin ağaçlarımıza…
Zeytini, yağı, yaprağı, sabunu…
Bir ağaçtan çıkan 4 ürün…
Dördü de mutfağımızda kullandığımız ürün…
Küresel kıtlıktan bizi sağlam çıkartacak tek ağaç…
Uzun ömürlü olması ve de dayanıklılığı, tartışma getirmez…
Yetişebildiği alanlara lütfen bu ağaçtan dikelim..
Apartmanda otursanız dahi refüjlere dikelim…
Refüjlere anlamsız ağaçlar dikilmesindense zeytin ağacı dikilmesi daha iyi olmaz mı?
En azından, zeytini bir ailenin sofrasına girmez mi?
Veya belediyeler tarafından
belirlenecek ailelere dağıtılsın…
Mersin’in çoğu refüjlerinde turunç ağaçlarına rastlamaktayım…
Turunç yerine mandalina, portakal niye dikilmemiş diye hep düşünmüşümdür..(?)
Geçen vatandaş iki tane koparıp yerse kötü mü olurdu?
Veya iki çocuk?