Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ÇOK ZEKİ..!

Dilimize doladığımız, kendimizi avuttuğumuz

Dilimize doladığımız, kendimizi avuttuğumuz bir kelimedir…
Çok zeki…
Çok kibar, çok saygılı, çok anlayışlı, çok yardımsever, çok düşünceli, çok fedakar, çok sevecen, çok paylaşımcı, çok yetenekli gibi kelimeler bir türlü çıkmaz ağzımızdan…
Çıkamaz da zaten…
Çünkü çocuk yetiştirirken tek kıstasımız, beklentimiz zeki olmasıdır…
Matematiği, fiziği, ezberi iyi yapmasıdır…
Ebeveynlerin hemen hepsi belli bir süre bu zekilik durumlarıyla avunur dururlar…
Günlük yaşamda, beceri geliştirmesine fırsat tanınmamış çocuklarıyla, zekilik avuntularıyla bir süreliğine oyalanıp dururlar.

Ta ki o zeki çocuk büyüyüp, birey olup, üniversitesini yarım bıraktığında veya bir baltaya sap olamadığını, görünceye kadar…
Böyle olsa dahi, ‘Çok zeki olduğu için uyum sağlayamadı.’ gibi trajikomik yeni bahanesinde ısrar edenleri bir kenara koyacak olursak…
Bu sefer gerçeklik yüzlerine sert bir tokat olarak çarpar…
Çocuğun eğitiminde, matematik ve de fizik yerine hayat bilgisi derslerine ağırlık verilmesi gerektiğini düşünenlerdenim.
Hayatın içinde olan derslerden bahsediyorum…
Çocuğa uygulamalı derslerin yanında, oturup kalkma, sevgi, saygı, olmazsa olmaz empati, sosyal bir varlık olmanın önemi vurgulanmalıdır…
Bizdeki durum ise, çocuğu bencil, şımarık, çıkarcı yetiştirip, kendi akranlarıyla kıyas yapıp ve akranlarını ezmeye programlanmış bir durum söz konusu değil midir?

Ebeveynlerin okul öncesi döneminden tutun da liseli yıllarına kadar müdahalede bulunulduğu, kişilik gelişiminin baltalandığı durumlar…
Haklı olunan bir olay olsa dahi arka planda konuşulup çözüme kavuşturulduğu durumlar gitmiş, yerine hodri meydan denilen kaba söz ve kuvvetin geldiği davranış şeklinin uygulandığı ve de örnek alındığı durumlar gelmiştir…
Kendi kişisel hijyenini dahi yapamayan, bağımlı, çok zeki olup karşı tarafa en ufak bir saygısı olmayan, bir nesil…
Buradan anlaşılacağı gibi eğitim aileden başlar. Aileler çocuklarına adil olmak ve dürüstlük gibi temel değerleri vermelidir…
Aileden sonra kilit rol oynayan öğretmenlerimize de çok görev düşmektedir…
Sınıf içinde her öğrenciye adil davranarak, her öğrencinin düşüncesini özgürce ifade etmesini sağlayarak eksiklikleri veya hatalarını suçlamadan çözüme kavuşturmasını sağlamalıdır.

Diyeceğim o ki, bir insanın hayatta mutlu olarak yaşaması için, küçüklükten itibaren eğitimi ve öğretimi ile ilgilenen yada görev gereği ilgilenmek zorunda kalan tecrübeli büyüklerinin ona rehber olması, gerçeklerden kopmadan yol göstermesi gerekir…
Ne gereğinden fazla yükün altında ezilip mutsuz olsun, ne de sorumsuzca bir hayatla savrulsun…
Tek yol, sağlam üçlü bir iletişim…
Doğan her insan toplumun yapı taşıdır…
Bir tanesi dahi sağlam yerleştirilmezse yapı ya yıkılır ya da derme çatma desteklerle her bireyin korku ile yaşadığı bir toplum olarak devam eder…
Ancak mutlaka bir yerde yıkılır…

Mutlu toplum her bireyin mutlu olduğu bir toplumdur…
Çok zeki olmayabilir çocuklarımız ancak beceri geliştirebilmiş, mücadeleci ve de işbirlikçi tutumlarıyla üretebilen ve de hayata tutunabilen bir nesildir, dileğim…