Bilindiği üzre, emlak alım satımında tapu harcı yüzde 2 olarak uygulanmaktadır.
Yüzde 2’lik bu harç, hem alıcıdan hem satıcıdan ayrı ayrı tahsil edilmektedir. Daha açık bir ifadeyle, emlakı alan da satan da yüzde 2’lik bu harcı ödemektedir.
Ancak, ödenen bu harçlar hiçbir zaman emlakın gerçek değeri üzerinden olmamaktadır.
Örneğin, gerçek değeri dört milyon Lira olan bir emlak altı yüz bin Liradan işlem görmektedir.
Bu da Devletin vergi kaybına uğramasına yol açmaktadır. Devlet vatandaştan yüksek miktarda harç almak istemeyebilir.
Bunun yolu, emlakın değerini düşük tutmak değildir.
Doğru ve gerçekçi olan, emlakı gerçek değerinde gösterip, harcı binde üzerinden almaktır.
Yüzde üzerinden harç almak yerine binde üzerinden harç almaktır yani.
Kuşkusuz ki bu durum emlak vergileri için de geçerlidir. Emlak vergileri de emlakın gerçek değeri üzerinden alınmalıdır.
Bu konuda da gerçekçi bir düzenleme yapılmalıdır.
İlgililerin ve yetkililerin bu çarpıklığı gidereceklerine inanıyor, Milletimize esenlik ve geçim kolaylığı diliyorum!
NUŞİREVAN VE BİLGE BAŞVEZİRİ BÜZÜRGMEHR
Tahta çıktığının ilk yıllarında halka karşı çok acımasız davranan ve zevk-i sefa içinde bir hayat süren Sasani Hükümdarı Nuşirevan, günlerden bir gün maiyetiyle birlikte ava çıkar. Av esnasında, Nuşirevan ve bilge Başveziri guruptan ayrılırlar ve yeşillikler içindeki bir su başında oturup, sohbet etmeye başlarlar.
Sohbet sırasında Nuşirevan’ın gözüne, viraneler arasındaki bir çift baykuş ilişir.
Baykuşların, başlarını yukarı kaldıra kaldıra ötüşüp durduklarını gören Nuşirevan, Başveziri’ne dönerek,
“Keşke bu kuşların dilinden anlasaydık da, birbirlerine ne söylediklerinden haberdar olsaydık!” der.
Zeki bir insan olan Başvezir, ayağına kadar gelen bu fırsatı kaçırmayıp, “Efendim! Ben bu kuşların dilinden anlıyorum! Müsaade buyurursanız, birbirlerine ne söylediklerini size arzedeyim!” der.
Başvezir’in cevabından çok hoşnut kalan Nuşirevan, “Madem öyle, bari anlat da öğrenelim!” der.
Başvezir bunun üzerine anlatmaya başlar.
-Şu sağ tarafta gördüğünüz kuş, diğerinin kızını oğluna istiyor. O da, çeyiz parası olarak böyle bir virane verirsen, kızımı oğluna seve seve veririm diyor. Ötekisi de ona, başımızda Nuşirevan gibi biri olduğu sürece, değil bir, on virane bile veririm diyor.
Anlatılanı dikkatle dinleyen Nuşirevan, derin bir düşünceye dalar, fakat Başvezir’ine hiçbir şey söylemez.
Ertesi gün olduğunda, zevkine, sefasına düşkün olan o zalim adam, halkının huzuru ve mutluluğu için çalışan, şefkatli, adaletli ve cömert bir hükümdar olur çıkar.
Bunun sonucu olarak da, viranelerle dolu olan Sasani Ülkesi, zenginliğin ve adaletin hüküm sürdüğü mutlu ve müreffeh bir ülke haline gelir.
Nuşirevan’ın adı da, Adil-i Nuşirevan’a dönüşür.
Rivayete göre, Nuşirevan bir gün hastalanır ve yatağa düşer. Ülkenin en ünlü hekimleri toplanırlar ve bu hastalığın ilacının baykuş eti olduğuna karar verirler. Bunun üzerine, Hükümdar’ın çocukları ve maiyeti Ülke’nin dört bir yanına dağılıp, baykuş aramaya koyulurlar. Ne var ki, tek baykuş bulamazlar. Çünkü koskoca Sasani Ülkesi’nde virane diye bir şey kalmamıştır.