Kâinatı yaratan ve evrendeki varlıkları idare eden Yüce Allah’ın varlığı münakaşa edilemeyecek şekilde akli ve nakli delillerle ispatlanmış durumdadır.
Değişik meslek dallarına mensup bilim adamları tarafından Allah’ın varlığı konusunda bazı akli deliller ortaya konmuştur.
Allah’ın varlığını anlamak için delil aramaya bile ihtiyaç yoktur.
Normal düşünebilen her insan Allah’ın varlığını aklıyla bulur ve Allah’ın varlığına inanır.
Ortaya koymaya çalıştığımız akli deliller sadece insanları uyarmaya ve insanlarda doğuştan var olan bilgileri geliştirmeye ve düzenlemeye yöneliktir.
İnsan evrende yaşayan varlıkların en mükemmelidir.
İnsan vücudu diğer Canlılarla mukayese edilemeyecek kadar harika bir yapıya sahiptir.
Sırlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Dünyamızdaki ve kainattaki sırları çözebilme kabiliyeti dağlara, taşlara ve diğer canlılara değil, sadece insanlara verilmiştir.
Düşünebilme ve olaylar karşısında karar verebilme kabiliyeti sadece İnsanlara verilmiştir.
Yaratılmışların en mükemmeli olan insanlar doğruyu bulmak, gerçeği görmek ve doğrular karşısında düşünmek zorundadır.
Denizlerdeki, göllerdeki, nehirlerdeki hatta akvaryumlardaki balıklar, kafesteki kuşlar ömürleri boyunca denizlerinde göllerinde, nehirlerinde, akvaryumlarında, kafeslerinde biteviye dolanıp dururlar.
Onlar için başka denizler, göller, nehirler, akvaryumlar ve kafesler yoktur.
Onlar için ayrıca dağlar, güneş, ay ve yıldızlar, gezegenler, mevsimler de yoktur.
İnsanlar için hayat böyle değildir.
İnsanlar; balıklar ve kuşlar gibi bazı olayları göremez, işitemez, düşünemez, hissedemezse, balıklardan ve kuşlardan farkı kalmaz.
İnsanlar tarafından en öncelikle bilinmesi gereken varlık Allah’tır.
Allah inancı geçmiş dönemlerin en ilkel kabilelerinden bile mevcuttu.
Bazılarının ortaya attığı gibi ilkel kabilelerde bile Allah inancı korku ve vehim neticesinde ortaya çıkmamıştır.
İptidai ve ilkel kabilelerde Allah inancı vehim ve korku neticesinde ortaya çıksaydı korkunun kaybolmasından sonra, Allah inancının da ortadan kalkması gerekirdi.
En ilkel kabilelerde bile var olan Allah inancı insanların medeniyet yolunda dev adımlarla ilerlemesiyle birlikte gelişmiş ve en medeni milletlerde bile bu inanç insanlar tarafından benimsenmiştir.
İnsan hayatı gelişen ve değişen dünyada bu gelişme ve değişmelere paralel olarak Allah inancı ile yoğrulmuştur.
Yüz binlerce yıl önce yaşayan ilk insanlar günümüz insanının yaşayışından çok farklı bir görünümdeydi.
Mağaralarda yaşayan bu insanların evleri, giyecekleri, kullanabilecek eşyaları bile yoktu.
Yırtıcı hayvanlarla mücadele ederken, silahtan bile yoksunlardı..
İlkel insanlar zamanla zekâlarını kullanarak, yırtıcı hayvanlardan korunmak ve avlanabilmek için, ağaç ve taş parçalarından silah yapmışlardı.
Tarih öncesi çağdan tarihi çağlara geçiş ilkel insanların zekalarını kullanarak, yazıyı bulmalarından sonra başlamıştır.
Yontma Taş Devri, Cilalı Taş Devri, Maden Devri adıyla üç büyük dönem geçiren tarih öncesi çağların insanları bu dönemler içerisinde yaşadıkları mağaralarda kendilerinden üstün olduğuna inandıkları varlıkların resimlerini yapmıştır ve bunlara tapmışlardır.
Kendilerinden daha güçlü olduğuna inandıkları hayvanlara, Ay’a, Güneş’e, yıldızlara, ateşe, atalarının ruhlarına tapınma lüzumunu hissetmişlerdir.
Tarih çağları dediğimiz İlkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ ve Yakın Çağda insanlar şehir, kasaba, köyler, daha büyük yerleşim yerleri, hükümdarlıklar, devletler kurmuşlar gelişe-gelişe günümüze kadar gelmiştir.
Bu çağlar içerisinde ister ilkel olsun ister medeni olsun insanların zihninde mutlak bir Allah inancı mevcuttur.
Çünkü insanlarda Allah’ın varlığını anlayabilme ve kavrayabilme özelliği vardır.
Kâinatın var oluşu, güneş sistemi, galaksiler, insan vücudunun yapısı, geceyle gündüzün ard arda meydana gelişi, mevsimlerin oluşumu insanlarda bir yaratıcı fikrini ortaya koymuştur.
Her ne kadar bazı kişiler tarafından kâinatın yaratılmadığı, yoktan var edilmediği, kendi kendine var olduğu, kendiliğinden var olmaya devam edeceği söyleniyor ise de akılcı düşünen insanlar için kâinatın bir yapıcısının, yaratıcısının olduğunu kabul etmek daha mantıklı gözükmekte ve daha rahatlatıcı olmaktadır.
(devam edecek)