Millet İttifakı olarak bilinen ALTILI MASA’nın savunduğu ve ilk fırsatta hayata geçirmekten söz ettiği PARLAMENTER SİSTEM, bilindiği üzre Avrupa Birliği ülkelerinin de uyguladığı bir sistemdir. Uzun yıllar tecrübe etmiş olmamız nedeniyle ülkemize de uygun bir modeldir.
Fakat bizim gibi demakrasisi yeterince gelişmemiş ülkeler açısından bu sistemin uygulanmasında bazı sıkıntılar var!
Dikkat edilirse, bizde en çok değiştirilen ve en çok tartışılan şey anayasa ve yasalardır. Zaman zaman sıkıntıya düşmemizin ve hatta (yönetsel anlamda) kaosa girmemizin nedeni de tartışılan anayasa ve yasalardır.
Bu da gösteriyor ki, ülke olarak, anayasa ve yasa yapıcı ikinci bir meclise ihtiyacımız var!
Bu meclisin adı, geçmişte de bir süre uyguladığımız SENATO olabilir.
Yüksek öğrenim görmüş ve yaşları kemale ermiş, (hukukçu, siyaset bilimci, dil bilimci, ekonomist, sosyolog, psikolog, istatikçi, tarihçi, hekim, mühendis, emekli asker vb. gibi) kendi alanlarında uzman olan, azami seksen üyeli bir senato, anayasa ve yasa yapma görevini pek alâ ifa edebilir. Sadece anayasa ve yasa yapma görevini değil, atanması düşünülen büyükelçi, müsteşar, vali vb. gibi üst düzey bürokratları onaylama görevini de yerine getirebilir.
Aynı zamanda, Anayasa Mahkemesi’nde ve Yüksek Seçim Kurulu’nda görevlendirilecek yüksek yargıçları onaylama görevini de yapabilir.
Belki daha başka görevler de üstlenebilir. Senato’nun onayından geçirilmek suretiyle işbaşına getirilen bürokratlar ve yargıçlar, hükümetlerin değil, devletin ve milletin bürokratları, yargıçları olurlar ve haliyle görevlerini de layıkıyla yaparlar…
İktidara gelmeleri halinde parlamenter sisteme geri dönmeyi vaad eden Altılı Masa’nın, demokrasimizin sağlığı ve ülkemizin geleceği açısından bu konuya kafa yorması lazım.
Aynı zamanda eski bir futbolcu da olan ve bir müddet ülkemizde de görev yapan ünlü Hırvat Teknik Direktör Slaven Biliç der ki:
“Türkiye’nin en temel problemi şudur!
Bilgili olanların yetkisi yok! Yetkisi olanların bilgisi yok!”
DEMOKRASİ, HEM EN İYİ YÖNETİM BİÇİMİDİR, HEM DE FARKLI VE AYKIRI FİKİRLERE KATLANMA REJİMİDİR
Demokrasi sadece iyi bir yönetim biçimi değildir. Demokrasi aynı zamanda bir tahammül rejimidir. Farklılıklara ve aykırılıklara katlanma rejimidir yani.
O nedenledir ki, hoşumuza gitmese bile, ayrımcılık, bölücülük ve hakaret gibi suç teşkil eden fiilleri içermediği sürece, farklı seslere tahammül etmek durumundayız.
Böyle durumlar söz konusu olduğunda ise, yargı görevini zaten yapacaktır.
Hoşumuza gitmedi diye farklı ve aykırı sesleri susturmaya kalkarsak, bunun adı demokrasi olmaz.
Kaldı ki, demokrasilerde susturma ve pusturma politikaları da bir işe yaramaz. İşe yaramadığı gibi, umulanın ve beklenenin aksine sonuçlar da verir. Demokrasi tarihi buna dair sayısız örnekle doludur.
Rahmetli Osman Bölükbaşı bir gün Meclis’te, parmağı ile Başbakan Menderes’i işaret ederek, “Dünyadaki bütün ticari faaliyetleri inceledim ve din ticaretinden daha kârlı bir sektör göremedim! Bunu en iyi yapanlardan biri de sensin! Din Tüccarı Menderes!” diye bağırarak tepkisini sert bir biçimde dile getirir.
Bunun üzerine mecliste bulunan tüm Demokrat Partili milletvekilleri Bölükbaşı’nın üzerine yürürler ve kendisini itip kaktıktan sonra üç oturuma katılmama cezası verirler.
Daha sonra da Bölükbaşı’nı seçip Meclis’e gönderen Kırşehir İli’ni ilçe yaparak cezalandırırlar!
Bununla da yetinmeyip, Bölükbaşı’nın önce vekilliğini düşürürler ve hemen arkasından da komünizm propagandası yaptığını ileri sürüp hapse attırırlar!
Bölükbaşı bir sonraki seçimde cezaevinden bağımsız aday olur ve yüzde doksana yakın oyla yeniden milletvekili seçilip Meclis’e geri döner. Meclis’teki ilk oturumda da Menderes’in gözünün içine baka baka şöyle der:
“Türk Milleti senin gibi din tüccarlığı yapan Amerikan uşaklarının suratına şamarı işte böyle indirir!”
“Unutmayalım!
Herkesin aynı telden çaldığı yerde demokrasi olmaz! Herkesin ayrı telden çaldığı yerde de düzen tutmaz! Demokrasinin olması, düzenin de tutması için, her bir telden çıkan sesin kıymetini bilmek, farklı tellerden çıkan sesleri de akort edip uyumlu hale getirmek gerekir.”
Sanırım demokrasinin cazibesi de buradadır.
Daha özgürlükçü ve daha demokratik bir Türkiye özlem dileğimle esen kalın.
Aşkınızı, heyecanınızı ve umudunuzu da yitirmeyin.
Umutsuzluğun içinde dahi umut olduğunu da unutmayın.
Her şey gönlünüzce olsun ve bütün iyi dilekleriniz gerçekleşsin…
OKLOKRASİ NEDİR, NİÇİN VE NASIL OLUŞUR?
Yeterli bilgi ve yetkinliğe sahip olmayan geniş halk kitlelerinin desteğini alan popülist siyasetçilerin devlet yönetiminde mutlak güç elde etmeleriyle oluşan bir yönetim biçimidir.
Oklokrasi, uzun bir süreç içinde kendiliğinden oluşur. Genellikle aşırı nüfus artışı ve yoksullaşma gibi durumlara bağlı olarak, bir ülkenin eğitim seviyesinin ve entelektüel birikiminin geniş kitlelerini de kapsayacak bir biçimde düşmesi ya da gerektiği gibi artmaması neticesinde, halkın popülist söylemlere ve etik dışı değerlere sahip siyasileri devlet yönetimine getirmesiyle ortaya çıkan bir durumdur.
Popülist anlayışa sahip siyasetçilerin en iyi yaptıkları şey, hak ve halk istismarcılığıdır.
POPÜLİZM -DİLİMİNDEKİ ADIYLA HALK ÇIKARCILIĞI-NEDİR?
Halkın çıkarlarının toplumdaki elit (seçkin) bir tabaka tarafından bastırıldığını ya da engellendiğini ileri sürerek, devlet organlarının bu elit tabakanın etkisinden ve güdümünden kurtarılıp, halkın yararına olarak yeniden biçimlendirilmesi gerektiğini savunan siyasi bir anlayıştır.
KLEPTOKRASİ -DİLİMİZDEKİ ADIYLA YAĞMA DÜZENİ- NEDİR?
Bir ülkede iktidarı ele geçiren gücün (ailenin, siyasal ya da dini yapının) o ülkenin kaynaklarını sistemli bir biçimde soyması demektir. Aynı zamanda hırsızlar rejimi anlamına da gelen kleptokrasi, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmediği ülkelerde görülen bir durumdur ve o ülkelerin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden de biridir.