Hem KIZILAY Başkanı, hem de AHBAP Başkanı, “Yaptığımız işbirliği hukuki ve ahlakidir” diyorlar. AHBAP’ın yaptığının ahlaki olabilmesi için, KIZILAY’ın yaptığının ahlaki olması lazım.
KIZILAY’ın yaptığı için ahlakidir diyebiliyor muyuz? Diyemiyoruz!
O halde AHBAP’ın özel sektörden değil de KIZILAY’dan
çadır satın almasını sorgulamak durumundayız. Bütün bunlara rağmen, AHBAP’ın yaptığı anlaşılabilir ve anlatılabilir bir şeydir.
Çünkü sıkıntıda ve darda olan insanlara o çadırları götürmeleri çok değerlidir. Kızılay Başkanı’nın halen o koltukta oturuyor olması ise pişkinliktir.
Maalesef, tuzun koktuğu yerdeyiz..!
HİNDİSTANLI RESSAM RANGA GURU
Efsaneye göre, Hindistan’da Ranga Guru adında bir ressam yaşarmış.
Ranga Guru, Hindistan’ın en ünlü ressamıymış ve yaptığı resimler de tek kelimeyle harikaymış.
İşte bu yüzdendir ki, kendisine RENKLERİN USTASI ya da RENKLERİN DİLİ anlamına gelen RANGA ÇELERİ adını takmışlar.
Ranga Guru, ünlü bir ressam olmasının yanısıra bilge de bir insanmış.
Öğrencilerine resim dersleriyle birlikte hayat dersleri de verir ve Raçici adındaki öğrencisini hayranlık duyacak kadar çok beğenirmiş.
Raçici o kadar yetenekli bir gençmiş ki, Ranga Guru, öğrencisinin üzerine adeta titrermiş.
Hikayeye göre, Raçici eğitimini tamamladıktan sonra bir resim yapar ve resmi göstermek için Hocası’na götürür.
Ranga Guru resme bakar ve öğrencisiyle gurur duyar. Sonra da öğrencisine dönüp, “Sen artık ressam oldun Raçici! Bundan böyle resimlerini halk değerlendirecek! Fakat halâ öğrenmen gereken bazı şeyler var! Şimdi insanları tanıma zamanın geldi! Bu resmi götür ve şehrin en kalabalık meydanına as! Yanına da kırmızı renkli bir boya kalemi koyup, resmin beğenmediğiniz yerlerine bu kalemle çarpı işareti atın yazılı bir not bırak!” der.
Raçici Hocası’nın dediğini yapar ve resmi şehrin en kalabalık meydanına asar. Yanına da kırmızı bir boya kalemiyle birlikte gerekli notu koyar.
Birkaç gün sonra resmi almaya gittiğinde, büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Çünkü bin bir emekle yaptığı resim, atılan çarpılar yüzünden tanınmaz hale gelmiştir. Resmi yanına alıp, gayet üzgün bir şekilde Hocası’na koşar ve ıkına sıkına kendisine durumu anlatır. Ranga Guru Öğrencisi’ne “Sakın üzülme Raçici!” der ve aynı resmi tekrar yaparak, eski yerine asmasını söyler.
Boyalarla fırçaları da resmin yanına koymasını ve eksik gördükleri yerleri düzeltmeleri için de bir not bırakmasını tembih eder.
Raçici denileni yapar ve endişeli bir şekilde beklemeye başlar.
Birkaç gün sonra meydana gittiğinde, resme hiç dokunulmamış olduğunu görür.
Gördükleri karşısında da son derece mutlu olup, resmi kaptığı gibi hocasına koşar ve ona sevinçle şunları söyler;
“Görüyorsunuz değil mi Hocam? Halk resmimi o kadar çok beğenmiş ki, üzerinde tek düzeltme yapmamışlar.”
Öğrencisini dikkatle dinleyen Ranga Guru, onu karşısına oturtur ve şu ibretlik sözleri söyler;
“Bak evlat. Şimdi beni can kulağıyla dinle. İlk hareketinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız olduklarını gördün! Öyle ki, hiç resimden anlamayan insanlar dahi, resmini karalayıp sanatını yerdiler. Çünkü sen onlara bu fırsatı verdin.”
Hocasının bu sözleri üzerine Raçici başını sallayıp, “Ya ikincisinde Hocam?” diye sorar!
Ranga Guru bu soruya, “İkinci hareketinde ise, insanlardan yapıcı olmalarını ve resimdeki hataları düzeltmelerini istedin!
Fakat onlar buna cesaret edemediler. Çünkü bu konuda almış oldukları bir eğitim yoktu. Oysa ki, hata düzeltmek belli bir eğitimi gerektirir.” şeklinde cevap verir.
Hemen arkasından da ekler;
“Şimdi söyleyeceklerimi hayatın boyunca aklından çıkarma evlat:
1. Sadece işinde (sanatında ya da mesleğinde) usta olman yetmez! Aynı zamanda bilgili de olman gerekiyor.
2. Emeğinin karşılığını, o işten anlamayanlardan alamazsın! Çünkü onların gözünde senin emeğinin hiçbir değeri yoktur.
3. Emeğinin kıymetini bilmeyenlere fikirlerini sorma ve onlarla asla tartışmaya girme!
4. Eleştirinin ve karalamanın birbirinden farklı şeyler olduğunu unutma!
5. Karalayandan kaç ve samimi (yapıcı) bir şekilde eleştirenle de dost ol!
Sevgi ve aşk çağlayanı Koca Yunus (Yunus Emre) ‘AŞIKLARA NE DİYEM?’ Adlı Şiiri’nde şöyle der;
“Sarrafların katında şöyle bir kural vardır!
Kadrin bilmez kişiye gösterme gevherini!”
İskoçyalı ünlü hiciv ustası Thomas Cariyle de şöyle der;
“Bir şeyi eleştirebilmek için, o şeyin aslını bilmek gerekir.”
İMPARATOR ATİLLA’NIN ASKERLERİNE ÖĞÜDÜ
Batı (Avrupa) Hun İmparatoru Attila’nın, Askerlerine Öğüdü’dür!
1)-İktidar insanın huyunu değiştirir! Dünya nimetlerinde gözü olmayan, bir anda para canlısı, mal canlısı kesilir! Savaşçılarının talan ettiklerine paydaş olur! Öylelerinden korkun ve onları daima kontrol edin!
2)-Kötü reis kötü karar alır! Akıllı ve yetenekli insanlar, kötü karar alan reisleri ile beraber olacaklarsa, bunu, daha iyileri ile tanışmak için yapmalıdırlar.
3)-Çapsız lider başarıya sahip çıkar! Başarısızlığı astlarına fatura eder! Askerlere tavsiyemdir! Zor zamanlarda biz, ferah zamanlarda ben diye konuşanlara karşı daima tedbirli olun!
4)-Bugünkü savaşı kazanmak, yarınkini kazanmanın garantisi değildir! Kazandığını kaybetmekten korkan, kazanmanın ön şartı olan cesaretini kaybeder.
5)-Aptalca kararlarda ısrar etmek, onları akıllı yapmaz! Aptalca kararlara ses çıkarmayanlar, onların daha da aptallaşmasının suç ortağı olurlar.
6)-Yapılabilecek en büyük hata, bugün üç para kazanmak uğruna, yarın kazanabileceklerini gözardı etmektir. Atalarım bu hatayı yaptı! Azıcık tecrübe edinmeleri halinde çok şey yapabilecek askerlerimizi, Roma’ya paralı asker olarak gönderdi.
7)-İyi günler vardır, kötü günler vardır! Kötü günlerde kafana kakılmasını istemediğin şey varsa, iyi günlerde söyleme!
8)-Bollukta beslediğin askeri kıtlıkta doyuramazsın! Ne kadarı yetiyorsa, o kadarını besle.
ATTİLLA KİMDİR?
Birçoğumuzun adını dahi yanlış söylediği (Atilla dediği) ATTİLA kimdir?
MS 395-453 yılları arasında yaşamış olan ve her iki Roma’ya da (Doğu ve Batı Roma’ya) dünyayı adeta dar eden ve hayatı destanlara ve efsanelere konu olan büyük Türk Komutanı ve Devlet Adamı’dır.
“Tarihini bilmeyen, diline, kültürüne ve değerlerine sahip çıkmayan, değer üretebilme ve bilim-sanat-edebiyat yaratabilme kabiliyeti olmayan milletler, sürünmeye ve yok olmaya mahkumdurlar.”