HİÇ KİMSE ANAYASA’YA MEYDAN OKUYAMAZ!

Anayasamızın 153. Maddesi’ne göre Anayasa Mahkemesi kararları kesin olup, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bu kesin hükme rağmen, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Anayasa Mahkemesi’nin şehir plancısı Tayfun Kahraman hakkında vermiş olduğu kararı tanımıyor. Tanımadığı gibi “Anayasa Mahkemesi yetki gaspında bulunmuştur” diyerek, yüksek mahkemeye adeta meydan okuyor. Gerçek bir hukuk devletinde böyle şeyler olmaz. Çünkü anayasayı çiğneyen herkes başına gelecekleri bilir. Türkiye gerçek anlamda bir hukuk devleti olsaydı, HSK’nın (Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun) acilen toplanıp, Anayasa’yı ihlal suçunu işleyen bu yargıçları derhal görevden alması gerekirdi. Salt bununla da yetinmeyip, bu yargıçlar hakkında bir de soruşturma açması gerekirdi. Peki, HSK harekete geçip, bu yargıçlar hakkında herhangi bir işlem yaptı mı? Bildiğimiz kadarıyla yapmadı! Ağzını her açtığında “Türkiye bir hukuk devletidir! Türk Yargısı da bağımsız ve tarafsızdır” diyen Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bir işlem yaptı mı? HSK’nın başkanı olmasına rağmen, bildiğimiz kadarıyla O da bir işlem yapmadı.

Hiç kimse kusura bakmasın! Anayasası birinci derece mahkemesi tarafından ihlal edilen bir Ülke’ye hukuk devleti denmez. Dense bile, aklı başında olan hiç kimse buna inanmaz. Bir devletin hukuk devleti olabilmesi için hukukun üstünlüğünün esas alınması gerekir. Üzülerek belirtmek durumundayım ki, Ülkemizde an itibariyle böyle bir durum söz konusu değil. Çünkü ne doğru düzgün Anayasa Mahkemesi kararlarına uyuluyor ne de AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarına…

Umarım ve dilerim, hukuk bir gün bu anlayışla Anayasa’yı çiğneyenlere lazım olmaz!?

BARIŞIN VE HUZURUN İLACI DEMOKRASİ VE HUKUKTUR!

Terörist elebaşı Abdullah Öcalan, Kürt kardeşlerimizi peşinden sürüklemek için çok uğraştı. Ancak, başvurduğu onca yola ve yönteme rağmen bunu başaramadı. Bu yüzden de kendisine karşı çıkan ya da itibar etmeyen Kürt kardeşlerimize ağıza alınmayacak küfür ve hakaretler etti. Sadece küfür ve hakaret etmedi, başında bulunduğu Bölücü Örgüt’e emir ve talimat vererek, yardım ve yataklık etmeyen binlerce Kürt kardeşimizi de kalleşçe ve acımasızca katlettirdi. Öcalan’ın yıllardır başaramadığını, şimdilerde Devlet Bahçeli kendisine sunuyor. Öcalan’a “kurucu önder” diyerek, bu Zat’ı Kürt kardeşlerimizin meşru temsilcisi konumuna getiriyor. Gerekçesi ne olursa olsun, böyle bir söylem doğru değildir. Milletvekillerinden oluşturulacak karma bir heyetin, İmralı’ya Öcalan’ın ayağına gitmesini istemek ise tek kelimeyle saflıktır. Öcalan Türkiye’nin iyiliğine, esenliğine bir şey söyleyecekse, ağzını kapayan mı var (?) buyursun söylesin! Bu mümkün olmuyorsa, bir mektup kaleme alıp, basın ve medya yoluyla kamuoyuna duyurulmasını talep etsin. Ülkemizi yönetenler de bu konuda kendisine kolaylık sağlasın. Milletin vekillerinin Öcalan’ın ayağına gitmesini istemek, Öcalan’ı meşru muhatap alıp masumlaştırmak anlamına gelir ki, Milletimiz böyle bir şeyi asla kabul etmez. Ayrıca, bu konuda ısrarcı olanlara da sandıkta gerekli cezayı verir. Hem de öyle bir verir ki, bu işe önayak olanları anasından doğduğuna bin pişman eder.

Bu gerçekleri dile getirmek, terörsüz Türkiye’ye karşı çıkmak değildir. Barışa, kardeşliğe ve dayanışmaya karşı çıkmak hiç değildir. Kaldı ki, Ülkemizde Kürtler’le Türkler arasında herhangi bir düşmanlık da yoktur. Böyle bir düşmanlık olsaydı, Öcalan bu Milleti çoktan birbirine düşürür ve hatta kırdırırdı.

Bu Ülke’nin ilacı belli! Özgürlükle taçlandırılmış demokrasi, hak ve adaletle taçlandırılmış hukuk. Cumhuriyetimizi gerçek anlamda demokrasi ve hukukla taçlandırdığımız gün, Ülkemizde ikilik namına bir şey kalmaz. Çünkü ikiliğe yol açan bütün şartlar ortadan kalkar.

Demokrasinin ve hukukun hayatın her alanında egemen olduğu mutlu ve müreffeh bir Türkiye’de hep birlikte huzur ve güven içinde yaşamamız umut ve dileğimle esen kalın!

Büyük İskender (MÖ. 356 – 323)

Makedonya Kralı