Anavatanı Çin, Tayvan, Japonya ve Kore Yarımadası olan kahverengi kokarca böceği (halyomorpha halys) önce Amerika Kıtası’na ve Avustralya’ya, ardından da Avrupa’nın neredeyse tamamına yayıldı. Ülkemizde ise ilk defa 2017 Yılı’nda Artvin’de ve İstanbul’da görüldü. Bu böcek, an itibariyle başta Karadeniz Bölgesi’ndeki illerimiz olmak üzere, 17 ilimize yayılmış durumda. Başta fındık ve mısır olmak üzere, meyve ağaçlarına ve tarım ürünlerine çok büyük zarar veren bu böcek, Ülkemiz tarımı için ciddi riskler taşımaktadır. Verimli ve kaliteli bir tarımsal üretim için Ülkemizin bu beladan bir an önce kurtulması lazım. Bunun da yolu, Bakanlık yönetiminde gerçekleştirilecek topyekün ve bilinçli bir mücadeleden geçer. Aksi halde, popülasyonu her geçen gün artan bu böcek yüzünden yakın gelecekte çok büyük sıkıntılar yaşamak durumunda kalacağız.
Ülkemizdeki istilacı misafirler salt kahverengi kokarca böceği ile sınırlı değil.
Bir de göllerimizdeki ve denizlerimizdeki istilacılar var! Aslında, göllerimizdekine istilacı dememek lazım. Çünkü bataklık alanlar da dahil, sulak olan her ortama kolayca uyum sağlaması ve yayılmacı bir özelliğe sahip olması nedeniyle halk arasında İsrail Sazanı olarak da bilinen Prusya Sazanı (prussian carp) göllerimize ve sulak alanlarımıza içimizdeki bilmiş geçinen bazı aymazlar tarafından bırakıldı. Ağırlıklı olarak balık yumurtalarıyla beslenen bu balık (maalesef!) göllerimizdeki balık türlerinden birçoğunun yok olmasına yol açtı.
Denizlerimizdeki istilacılar ise tamamen iklim değişikliği (küresel ısınma) kaynaklıdır. Bunların başında da halk arasında merbun olarak bilinen kılkuyruk mercan ile balon balığı gelmektedir. Kılkuyruk mercan da tıpkı prusya sazanı gibi balık yumurtalarıyla beslenmektedir.
O yüzden de Akdeniz’deki birçok balık türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Birkaç değişik türü de olan ve içerdiği yüksek oranlı toksin (toksik madde) nedeniyle eti yenmeyen balon balığı ise diğer balıkları yiyerek beslenmektedir.
Bu da ekonomik değeri yüksek olan balık popülasyonunun azalmasına ve hatta yok olmasına yol açmaktadır.
Sürdürülebilir bir balıkçılık için, denizlerimizi ve göllerimizi ekonomik değeri olmayan ya da düşük olan bu istilacı türlerden temizlememiz şart!
Bu konuda en büyük görev, Tarım ve Orman Bakanlığımız ile bilimsel kuruluşlarımıza ve üniversitelerimize düşmektedir.
Umarım ve dilerim tedbir almakta geç kalınmaz!?

