Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

DİNDAR BİR RİNT! HAFIZ SADİ ŞİRAZİ!

Biz her ne kadar kıymetlerini bilmesek de, İslam Dünyası geçmişte
Biz her ne kadar kıymetlerini bilmesek de, İslam Dünyası geçmişte (İslam Dünyası’nın altın çağı olarak bilinen, felsefeyle tanıştığı aydınlanma döneminde) çok büyük değerler yetiştirmiştir. Bu değerlerden biri de, 1210-1292 yılları arasında bugünkü İran Coğrafyasında yaşamış olan, Türk asıllı ve Hafız lakaplı Sadi Şirazi’dir.
Ünlü Alman filozofu ve edebiyatçısı Goethe’nin, üzerine koca bir divan yazdığı Sadi, devrinin tutucu ve gerici hakim inanç anlayışını sorgulamaktan, eleştirmekten ve yermekten zerrece geri durmamış büyük bir düşünür ve şairdir.
Devrinin tutucu ve gerici hakim inanç anlayışını bir dizesinde tatlı bir ironiyle bakın nasıl eleştiriyor Sadi!?
“Gördünüz değil mi?
Bir taş kadar sağlam olan imanın temeli!
Camdan bir kadehle nasıl da dağılıverdi!”
(Şair diyor ki! Gerçekten sağlam olan bir iman, bir kadeh şarapla yok olur gider mi?)
Sadi bir başka dizesinde de fakihleri tatlı bir ironiyle eleştiriyor ve şöyle diyor!
“Dün gece medresenin fakihi fetva verdi!
Şarap içmek haram olsa da yetim hakkı yemekten evladır.
(Ey fakih! İnsanlara de ki, şarap içmek dinimizce haram olsa da yetim hakkı yemekten iyidir.)
Gönül yıkmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmak için de bir dörtlüğünde şöyle der Sadi!
“Gönül yarasından sakınmak gerek!
Ki yoktur cihanda onun merhemi!
Yapmak dahi varken gönül yıkma ki!
Yıkık gönlün ahı yakar alemi!”
Bir başka dizesinde de gönlü kırılanları şöyle teselli eder Şair!
“Kesme nevanı içine salsalar da keder!
Kırılsa gönül, medd ü cezr ile hepsi geçer!
(Seni üzüntüye boğdular diye hayatından -yiyeceğinden, içeceğinden- vazgeçme!
Çünkü gönlün kırılsa bile, derin bir dalgalanma -büyük bir sevinç ya da mutluluk- yaşadığında bu kırgınlığın geçer gider.)
Sadi’yi, aşağıdaki şu iki güzel şiiriyle, şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’yı da Şairi anmak için yazdığı RİNTLERİN ÖLÜMÜ adlı o meşhur dizeleriyle andıktan sonra, yazımı, Hafız’la devrin Moğol Valisi arasında geçtiği rivayet edilen hoş bir hikayeyle noktalıyorum!
SAKİ
“Saki!
Doldur kadehi, sun bize!
Aşk kolay göründü ilkin amma
Ne güçlükler çıkmadı ki sonra
Umut içindeydi aşıklar!
Saba dağıtacak sevgilinin zülfünü
Getirecek mis kokusunu diye
Gönüller kan dolmuştu!
Bekleyeceğim diye
Sevgilinin konağında güven olur mu?
Çanlar çalar durur!
Yükünüzü toplayın diye
Pirin derse!
“Bula seccadeni meye!”
Salik dediğin habersiz kalmaz!
Yoldan, yordamdan…
Gece karanlık!
Dalgalar ürkütücü!
Girdap korkunç!
Fakat ne bilir halimizi sahilde olanlar
Bencillikten çıktı adım kötüye
İşim oldu tebah
Kurulmuş bir kere
Hangi sır gizli kalır böyle?!
Huzur istiyorsan Hafız?!
Kaybolma onun gözünden
Kavuştunsa sevdiğine?!
Sat anasını dünyanın!”
Rint: Kinden, kibirden arınmış olan, gönlü güzel ve şen olan, gönül eri
Fakih: Fıkıh konusunda uzman olan kişi
Saba : Sabah yeli, sabahları gündoğudan esen hafif ve tatlı rüzgar
Salik: Bir yola girmiş olan, bir yolu tutup giden, yol ehli
Tebah: Harap olmuş, viraneye dönmüş, mahvolmuş, yıkılmış, perişan olmuş.
“Biz gamsız sarhoşlarız, aydın karanlıklarız!
Hem kadehle solukdaş, hem de ayrılıklarız!
Sevgilinin kaşları eğdi kaderimizi!
O günden beridir biz düşmüş yaratıklarız!
Ey gülüm, sen daha dün parçaladın göğsünü!
Ama biz taa doğuştan kızıl şakayıklarız!
Lale gibi ortada yalnız kadehi görme!
Şu yaramıza bir bak, gör nasıl aşıklarız!?
Şiirdeki renge ve hayale bakma Hafız!
Biz ki boş bir levhayız, dokundukça çınlarız!”
RİNTLERİN ÖLÜMÜ
Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış!
Yeniden, her gün açarmış kanayan rengiyle!
Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış!
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm, asude bahar ülkesidir her rinde!
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter!
Ve serin serviler altında kalan kabrinde!
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter!
Rivayet o ki, Şiraz’ı işgal eden Moğollar, şehre bir vali atarlar. Her işgal valisi gibi, bu Vali de yerli halka ağır vergiler salar. Gelin görün ki, birçok insan gibi Hafız da bu vergileri ödeyemez. Bunun üzerine zaptiyeler Hafız’ı yakalarlar ve ünlü biri olması nedeniyle Vali’nin huzuruna çıkarırlar.
Vali, Şairin, “Verse hani O Şirazlı Dilber gönlümün muradını
Yanağındaki bir çift bene Semerkant’ı ve Buhara’yı bahşederim!” dizesini hatırlatarak Hafız’a sorar!
“Şiirindeki Şirazlı O Türk Güzeli’nin yanağındaki bir çift bene Semerkant’ı ve Buhara’yı vermekten söz eden sen, nasıl olur da bu vergileri ödeyemezsin?
Hafız, sırtındaki lime lime olmuş, eski, soluk ve içliksiz mintanını (yakasız gömleğini) Vali’ye göstererek şöyle der!
“Görüyorsunuz işte! Cömertliğimiz yüzünden, vere vere şu sırtımızdaki lime lime olmuş, eski, soluk ve içliksiz mintandan gayrı bir şeyimiz kalmadı.
Bu samimi cevap Vali’nin çok hoşuna gider ve maiyetine emir vererek Hafız’ın vergilerden muaf tutulmasını ister.
Ruhun şad, ışığın sonsuz olsun büyük Usta!