Bana kalırsa, bu durum AB’nin hem insani krize duyarlılığını koruma hem de bölgedeki siyasi dengeleri tamamen altüst etmeme çabasının bir göstergesi. Tamamen yaptırım yanlısı bir duruş sergilemekten kaçınıyorlar, ama durumu da göz ardı edemiyorlar.
Erteleme ve “Masada Tutan” Seçenekler
Kallas, AB diplomatlarının İsrail’in anlaşmaya ne ölçüde uyduğunu her iki haftada bir değerlendireceğini ve 10 seçeneğin “masada tutulmaya” devam edeceğini söyledi. Yani, İsrail verilen sözleri tutmazsa, bu yaptırım kartları hala devreye sokulabilir. Bu bir nevi “sonraki adımı düşüneceğiz” mesajı ve İsrail için bir uyarı niteliğinde.
İç Çatlaklar ve Farklı Sesler
İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares de daha keskin bir tutum sergiledi. Ülkesinin AB-İsrail Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınmasını, İsrail’e silah ambargosu uygulanmasını ve Yahudi yerleşimlerinden ürün ithalatının yasaklanmasını savunacağını açıkladı. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ise Batı Şeria’daki “aşırılıkçı ve şiddet yanlısı yerleşim faaliyetlerinden sorumlu kişi ve kuruluşlara” yönelik yaptırım uygulamaya hazır olduklarını belirtti.
Bence bu farklı sesler, AB’nin Ortadoğu politikalarındaki çelişkili duruşunu ve üye ülkelerin kendi iç dinamiklerinin bu kararlara nasıl yansıdığını gösteriyor. Her ülke kendi çıkar ve değerler sistemine göre farklı bir duruş sergileyebiliyor.
AB’nin bu kararı, pragmatizm ile insani kaygılar arasında bir denge bulma çabası olarak yorumlanabilir. Bir yandan Gazze’deki insani krizin ciddiyetini kabul ediyor ve İsrail’den daha fazla adım atmasını bekliyorlar. Diğer yandan, mevcut durumda doğrudan yaptırım uygulamaktan kaçınarak, belki de diplomatik kanalları açık tutmayı ve durumu daha fazla tırmandırmamayı hedefliyorlar.
Ancak AB içindeki bu bölünmüşlük, uzun vadede birleşik ve güçlü bir dış politika sergilemelerini zorlaştırabilir. “Yakından izleyeceğiz” ve “masada tutacağız” söylemi, bana kalırsa, bir yandan umut vaat ederken bir yandan da AB’nin bu konuda ne kadar kararlı olabileceğine dair soru işaretleri yaratıyor. Bakalım, İsrail’in taahhütlerine uyup uymadığına dair iki haftalık değerlendirmeler sonucunda AB, “masadaki” o sert seçeneklere gerçekten başvurabilecek mi?

