Avrupa Birliği(AB), küresel güvenlikteki belirsizlikler ve Çin’in Hint-Pasifik’teki artan etkisi karşısında savunma alanında dev adımlar atıyor. Şahsen bu hamleyi oldukça yerinde ve gerekli buluyorum.
Çünkü dünya, artık eski bildiğimiz gibi değil; her an her şeyin değişebileceği, belirsizliklerle dolu bir çağdayız.
Bu ortamda güçlü olmak, sadece ekonomik değil, askeri anlamda da hayati önem taşıyor.
AB’nin başlattığı 150 milyar avroluk savunma programı, kendi askeri üretimini artırma ve daha bağımsız bir savunma sanayii kurma hedefinin somut bir göstergesi.
Ve bu yolda yalnız değiller! Kanada ve Avustralya gibi kilit müttefiklerin de bu programa dahil olması, AB’nin savunma kapasitesini daha da güçlendirecek.
Avustralya ve Kanada’dan Tam Destek
Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, AB’nin Güvenlik ve Savunma Ortaklığı (SPD) teklifine “büyük bir memnuniyetle” yaklaştıklarını ve hemen çalışmalara başlayacaklarını duyurdu.
Bu, hem Avustralya’nın hem de AB’nin savunma sanayilerine fayda sağlayacak ortak tedarik fırsatlarının kapısını aralayacak.
Özellikle Hint-Pasifik’teki güvenlik sorunları göz önüne alındığında, bu iş birliği çok anlamlı.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de, “Gerilimin ve stratejik rekabetin arttığı bir dönemde güvenilir ortaklar bir arada durmalıdır” diyerek, bu anlaşmaların dostlukları pekiştireceğini vurguladı.
Benim gözümde bu, sadece askeri bir anlaşma değil, aynı zamanda güvene dayalı sağlam bir ittifakın da temelleri atılıyor demek.
Önümüzdeki hafta Kanada ile de benzer bir SPD anlaşması yapılacak olması, AB’nin bu alandaki kararlılığını açıkça gösteriyor.
Bu adımlar, AB’nin sadece ekonomik bir güç olmakla kalmayıp, savunma alanında da kendi ayakları üzerinde durabilen, aktif bir aktör olma arayışının bir parçası.
AB Savunma Sanayisine “Avrupa Önceliği”
Bu yeni programın en dikkat çekici yanlarından biri, satın alınan silah sistemlerinin yüzde 65’inin AB içinde veya AB ile SPD anlaşması olan bir üçüncü ülke tarafından üretilmesini öngören “Avrupa tercihi” maddesi.
Bu, AB’nin hem kendi ekonomisini destekleyecek hem de stratejik bağımsızlığını artıracak bir hamle.
Kendi iç dinamiklerini ve ekonomik çıkarlarını koruyarak dışarıya açılmaları, bence oldukça akıllıca bir strateji.
Fransa’nın, Bulgaristan’ın radar alımına ortak olması gibi örnekler de, bu iş birliğinin sadece kağıt üzerinde kalmayıp, somut adımlarla hayata geçtiğini gösteriyor. Diğer ülkelerin de bu iş birliğine ilgi göstermesi, AB’nin savunma kapasitesini artırma hedefinin ne kadar geniş yankı bulduğunu ortaya koyuyor.
Sonuç olarak;
AB’nin bu savunma hamlesi, küresel dengelerin yeniden kurulduğu bu dönemde kendi güvenliğini sağlama ve bölgesel istikrara katkıda bulunma yönünde önemli bir adım. Bu tür iş birliklerinin, uluslararası arenada daha güçlü ve söz sahibi bir AB’nin kapılarını aralayacağını umuyorum. Sizce de bu adımlar, AB’nin gelecekteki rolünü nasıl şekillendirecek?

