Halkımız, Ekrem İmamoğlu Olayı’nı, planlı ve zaman ayarlı bir algı operasyonu olarak algıladı ve işini, gücünü bırakıp, yediden yetmişe sandık başına koştu.
Bunun sonucu olarak da sandıklar adetâ doldu taştı.
Öyle ki, Ana Muhalefet Partisi’nin, ilçe olma vasfına ve potansiyeline sahip yerlere bile sandık koymamış olmasına rağmen, merkezi yerlerde kurulan sandıklara on beş milyon civarında oy atıldı.
Bu demektir ki Halkımız değişim istiyor.
Değişimin mimarı olarak da sayın Ekrem İmamoğlu’nu görüyor.
Belli ki, Ekrem İmamoğlu da halka güven vermiş ve yaşanan darlıktan çıkış için umut olmuş görünüyor. Ekrem İmamoğlu’nun içeri atılmış olması bu gerçeği değiştirmez.
Çünkü Halkımız yargının vermiş olduğu bu kararın isabetli olduğuna inanmıyor.
Daha açık bir ifadeyle, zaman ayarlı olarak verilen bu karar, halk katında karşılık bulmuşa benzemiyor.
Kuşkusuz ki, bu durum Türk Yargısı adına son derece üzücü ve düşündürücüdür. Üzülerek belirtmek durumundayım ki, Halkımızın önemli bir bölümü, yargımızın araçsallaştırıldığını ve bazı durumlarda da aparat olarak kullanıldığını düşünüyor.
Bu yüzden de adalete yeterince itibar etmiyor. Daha doğrusu adalete güvenmiyor.
Nitekim, yapılan kamuoyu araştırmaları da adalete duyulan güvensizliği tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. An itibariyle adalete olan güven Cumhuriyet tarihinin en düşük noktasındadır.
Dip noktasındadır yani.
Hem Türk Yargısı’nın hem de siyaset kurumunun bu konu üzerinde kafa yorup, yargısal adaleti hakim kılacak sağlıklı çözümler üretmesi lazım. Aksi halde, adalete olan güven daha da azalacak ve bu da Devletimizin varlığına ve bekasına ciddi anlamda zarar verecektir.
Her ne sebeple olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığına ve bekasına zarar vermeye hiç kimsenin hakkı da, yetkisi de yoktur.
Unutmayalım!
Unutmayalım!
AYARINI BOZDUĞUMUZ KANTAR, GÜN GELİR, BU AYARI BOZANLARI DA TARTAR.
ÖZLÜ SÖZÜM
“Güneş en çok karanlık kafalılara hizmet eder amma, aydınlıktan en çok korkanlar da onlardır.”

