Geçen hafta sonu otomobilimle Adana’dan Silifke’ye gelirken, yolumun üzerindeki farklı yerlerde çöp bidonlarından yiyecek toplayan bir erkek ile iki kadın gördüm.
Hele bir kadın vardı ki yüreğimi sızlattı.
Eski püskü bir çocuk arabasında biri oğlan, diğeri kız, iki küçük çocuğu olan genç bir anne.
Anne, çöp bidonundaki bayat ekmekleri toplamış, üzerlerindeki küfleri ve pislikleri özenle temizleyip bir poşete dolduruyordu.
İkiz olduklarını sandığım dört, beş yaşlarındaki iki sevimli çocuğu da meraklı ve şaşkın bakışlarla annelerini izliyordu.
Akşam eve gelip de televizyonu açtığımda, her zaman olduğu gibi haberlerde bu ve benzeri konulardan hiç söz edilmediğini gördüm. Sadece haberlerde değil, farklı televizyon kanallarındaki tartışma programlarında da söz edilmiyordu.
Oysa ki, an itibariyle Ülkemizin en yakıcı ve en yıkıcı sorunu geçim sıkıntısıdır.
Belli bir kesim, geçinemediği için çöp bidonlarına atılmış yiyecekleri toplamak zorunda kalıyor.
Belli bir kesim de güçlükle ve hatta kıt kanaat geçinebiliyor.
Gerçek bu iken, Ülkemiz insanı sürekli yapay gündemlerle meşgul ediliyor. Maalesef(!) basınımız ve medyamız da bu yapay gündemlere çanak tutuyor. Çanak tutmanın da ötesinde ortak oluyor.
Muhalefet partilerimiz de ön alıp, bu yapay gündemleri değiştiremiyor.
O yüzdendir ki, yapılan kamuoyu yoklamalarında kararsızlar partisi hep önlerde çıkıyor.
Artık şu gerçeği görelim!
Bu güzel Ülke’nin gündemi yeni bir anayasa değildir.
Bu güzel Ülke’nin gündemi Ekrem İmamoğlu’nun diploması da değildir.
Bu güzel Ülke’nin gerçek gündemi hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısıdır. Başka bir ifadeyle açlık, yoksulluk ve sefalettir.
Bu sorunları gündeme getirmesi ve gündemde tutması gerekenler de basın ve medya ile muhalefet partileridir.
Sorunları çözmesi ve sosyal adaleti sağlaması gereken de iş başındaki siyasal iktidardır.
Gelin görün ki, bunlardan hiçbiri sorumluluklarının gereğini tam olarak yerine getirmiyorlar.
O yüzden de Toplumda güvensizlik had safhada.
Öyle ki, Toplumun ezici çoğunluğu bu Ülke’de soysal adalet ve adalet olduğuna inanmıyor. Gerçekçi olmak gerekirse, bu durum sürdürülebilir bir durum değildir.
Umarım, herkes aklını başına alır da bu sarmaldan bir an önce çıkarız.
Aksi halde, ülkeler liginde bir alt lige düşmemiz kaçınılmaz olacaktır. Doğrusu, Ülkemiz insanı bunları hak etmiyor.
YAZMAYA DAHA ÇOK ÖNEM VERMELİYİZ
Eğitim sistemimizde yazmaya daha çok önem vermemiz lazım. Çünkü okurken cümle bazında, yazarken kelime bazında düşünürüz. Öyle ki, bir cümlede kullanacağımız kelimeleri seçerken çoğu zaman kılı kırk yararız.
Kısacası, yazmak düşünsel aktiviteyi artırıyor. Çocuklarımıza, torunlarımıza okuma alışkanlığının yanı sıra yazma alışkanlığı da kazandırmamız lazım. Yeni nesil yazma konusunda maalesef çok yetersiz!
Unutmayalım! “Bir ev için tüten bacası neyse, bir millet için de dili odur!”
Unutmayalım! “Bir ev için tüten bacası neyse, bir millet için de dili odur!”
Türk Dili’ni koruyup geliştirebilmemiz için insanımıza yazma alışkanlığı kazanmamız şart.
ÖZLÜ SÖZLERİM
– “Dinini, inancını doğru ve güvenilir kaynaklardan öğrenen bir insan, din ve inanç istismarcılarının oyununa da gelmez, tuzağına da düşmez.”
– “Kurulan ve kovalanan her hayal, er ya da geç gerçekleşir.”
Hayallerinin peşinde aşk ile koşanlara sevgiler.- “Okumak önemlidir amma, yazmak daha da önemlidir! Çünkü okuryazar olan herkes kitap okuyabilir, ancak, her okuryazar kitap yazamaz.”
Hayallerinin peşinde aşk ile koşanlara sevgiler.- “Okumak önemlidir amma, yazmak daha da önemlidir! Çünkü okuryazar olan herkes kitap okuyabilir, ancak, her okuryazar kitap yazamaz.”
– “En büyük hırsızlık milli irade hırsızlığıdır.”
– “Bir insana en çok yakışan şey masumiyettir.”- “Çanakkale Destanı, Cumhuriyetimizin kuruluş yolculuğundaki ilk destanımızdır. Selam olsun O Destan’ı yazanlara ve O Destan’ın izini sürenlere!”

