Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ÜRETEN VE ÜRETMEYEN İNSAN..!

Freud, iki çeşit insan türünden bahseder… Ya üretmek için çaba

Freud, iki çeşit insan türünden bahseder…

Ya üretmek için çaba sarf eden, ya da üretmekle uğraşmak istemeyen ama boş da kalamayıp yok etmekle kendini tatmin eden iki tür insan varlığından…
İlk insan türü, hepimizin aradığı bir türdür…
Üretsin de yeter ki yeşil soğan üretsin, pazar yerinde satacağı…
Öbür türlüsü ise çok tehlikeli bir durumdur…
Üretemeyen, üretmenin hazzını yakalayamayan insanın yok etme dürtüsüyle karşı karşıyayız…
Özellikle de içinde bulunduğumuz dönem itibariyle, tehlike çanları çalmıyor mu sizce?
Kişilerin saldırgan tutumları…
Gözü kara davranışları…
Öfke patlamaları…
Bunalımlı halleri…
İşsizler ordusuna her gün yüzlerce insan katılmıyor mu?
Topraklar, tarım alanları, bağ ve bahçeler terk edildi…
Birçok iş yerlerine kepenk vuruldu…
Ekonomik pahalılık aldı başını gitti…
Yoksulun ana besini olan patates dahi uçup gitmedi mi?
Bir şeyin ekonomik değerini ne artırır veya ne düşürür?
Bunu bilmek için ekonomi okumaya gerek yoktur sanırım…
Bir ürün ihtiyaçtan fazla üretilirse o ürünün satın alma değeri düşer.
Yani ucuzlar…
Kendi değeri düşmez…
Halkın alım gücü artar, sadece…
Daha çok insanın sofrasına girer..
Örneğin boş bırakılan tarlalarımıza dönüm dönüm
tahıllar ekildiğinde, buğday fiyatı doğal olarak da ekmek fiyatı düşmez mi?
Bu durum, bütün ürünler için de geçerlidir…
Ülkenin refah durumunu, satın alma gücümüz belirlemez mi?
Kemer sıkmanın aksine…
İhtiyaç fazlası ürünler aynı zamanda yurt dışına ihraç edilerek de ekonomimizi canlandırmış olmaz mıyız..(?)
Ama bugün gelinen duruma baktığımızda üretmeyen, üretemeyen, temel besin öğelerini dahi satın alamayan veya sınırlı sayıda alabilen bir ülke olup çıkmadık mı..(?)
Dört mevsimi yaşayan coğrafi bir öneme sahipken nasıl böyle yoksullaşabildik?
Siyasi politikalardan tutun da kişilerin tembelliğe kaçması, diyemez miyiz..(?)
Tarım topraklarını terk edip masa başı işi hayali gibi rahat, kolay, garantici yaklaşımlar…
Veya sabit gelirli iş hayaliyle sanayi tipi işlere yönelmeler…
Kırsalda kalanların ise otorite tarafından desteklenmeyip, mahsulünün değer kaybetmesi…
Zincir eklenebilir…
Bugün pazardan bir kilo meyve almaya gücü yetemeyen vatandaş, kapısının önüne ortalama dört ağaç dikmiş olsaydı inanın kendisi ve çevresini doyurmaya yeterdi de artardı…
Hadi oradan, dediğinizi duyar gibi oluyorum…
Ve yanıt olarak, site dışına, belediyenin alanına yedi zeytin, dört muz fidanı diktiğimi söylesem…
Site içinde de kara duta, portakala, limona, incire para harcamadan doydum, desem…
Bir kısmını da dondurucuya attım, desem…
Ama metropol hayatlar çekici geldi bizlere…
Beton yaşamlar…

Kuşbakışı kafesler…

Ünlü iktisatçı Keynes’i anmadan geçemeyeceğim..

1929 küresel buhranın yaşandığı bir dönemde çalışmayı yeniden canlandırmak için, vatandaşın eline kazma kürek vererek boş

kazı yaptırdığını biliyor muydunuz?

Ben de öğretmenimin yalancısıyım:)

Niçin yalan konuşsun ki ama..(?)

Amaç üretimi canlandırarak küresel krizi atlatmak…

Nitekim de başarıyor…

Küresel krizlerde halkın ister istemez alım gücü azaldığı için harcamaları da azalmaktadır…

Harcayacak parası olsa dahi korkusundan harcamaz… Kendince, kendini emniyete alır.

Durum böyle olunca da harcamalar azalınca üretim de azalır…

Ve kısır döngüyü besler.

Yani krizi büyütür…

İşte burada devletlerin devreye girmesi zorunludur…

Devlet üretimi teşvik edici para politikalarını uygulamalıdır…

Harcamalarını aktif kılmalıdır…

Buhran dönemlerinde devletin üretimi destekleyen harcamalar yapması zaruridir…

Bunu yapmadığı taktirde ikinci insan tipi patlak vermez mi..(?)

Saldırgan, öfkeli, zarar verici, yok edici..!