Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

CANAVAR ÇOCUKLAR..!

“Yok artık!” dedirten bir başlık attığımın farkındayım… Çocuğa canavar kelimesini yakıştıramadığımızdan tabi

“Yok artık!” dedirten bir başlık attığımın farkındayım…

Çocuğa canavar kelimesini yakıştıramadığımızdan tabi ki..!

Çünkü, çocuk denildiğinde ilk aklımıza gelen şey, “Masumiyet” olarak şartlanmalarımızdır…

Oysa masumiyet de çocukta, belli bir döneme kadardır…

Çocuğun özerklik dönemi 2-3 yaş aralığıdır…

Kendi başına yürümek, kendi kendine tırmanmak, yemeğini yemek, her işi kendi başına deneyimlemek istediği yaş aralığı…

“Benlik”, kavramı da bu yaş aralığında oluşur…

Çevresindeki her şey onundur…

Annesi onundur, babası, tüm eşyalar, komşusunun evi de dahil olmak üzere…

Evimize gelen misafirimizin çocuğunun kendi evimden kovmasının tanıklığını yapan biri olarak..!

“Git bu evden, bu ev benim!” demişti..:)

Dediğim gibi çocukların masumiyeti de belli bir yaş aralığına kadardır…

Bebeklik dönemini, çocuğun 0-2 yaş aralığı olarak tanımlanması olarak hatırlayacak olursak, masumiyet de bu aralıktadır, tezinin savunucusuyum…

Bunları yazmamdaki gaye, özellikle son zamanlarda işlenen suçlarda çocukların adının sıkça geçmesidir…

TÜİK(Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre, 2015 ile 2021 yılları arasındaki çocuk suçları kapsamına girenlerin yaş aralığı 15-17 yaş aralığı olarak belirtilmiştir…

Bu suçların çoğu, fiziksel ağırlıklı suçlar olarak kayıtlara geçmiştir…

Ya kendi aralarında çeteleşme grupları oluşturarak gözüne kestirdikleri kurban akranını hedef alıyorlar veya masum bir varlığı..!

(Kedi, köpek, kaplumbağa, kuş…)

Yaptıklarını görmek, insanda dehşet uyandırıyor..!

Psikolojik analizini yaptığımızda özellikle de şiddete maruz kalıp kalmadığını sorgulayıp araştırdığımızda, hiçbir şiddete maruz kalmadıklarını, hatta bir eli yağda bir eli balda yetişen çocuklar olduklarını, şaşkınlığı içinde görüp kalıyoruz..!

Nasıl oluyor da bu çocuklar suça meyilli veya suç işlemekten zevk alır bir pozisyonda olabiliyorlar..?

Burada insan doğasının, kötülüğü de beraberinde getirdiği, yani kötülüğün doğuştan gelen bir olgu olduğunu gösteriyor…

Yani, en ilkel yaşam formatını aşamayan nesiller..!

Doğal içsel güdülerinin esiri olan çocuklar..!

Bu tür çocuklar sürekli olarak içlerindeki canavarı beslemek için kendilerine kurban arayıp dururlar..!

Fırsatları yakaladıkları anda da uygulamaya dökerler…

Okullardaki akran zorbalığının artmasının başka açıklaması olamaz…

Gücü yeten yetene veya güçlünün yanında yer alıp kurban rolünden çıkma isteği..!

Kurbanı bulduklarında da duyulan tatmin..!

Öncesinde gizli, saklı olarak hayvanlarla denemesini yapan bu çocuklar, denetlenmediği veya herhangi bir yaptırıma uğramadığı sürece(!) bu eylemlerine devam edeceklerdir…

Köpeği, kediyi, tavuğu taciz eden, işkence eden bu çocuklar, fırsatlarını bulduklarında kendi öz kardeşlerine dahi aynı girişimsel eylemlerde bulunmaya çekinmeyeceklerdir..!

Bu durumda, ne yapmak gerekir..?

Bu çocukları yetiştirirken nelere dikkat etmek gerekiyor..?

Doğuştan getirdiğimiz karanlığı beslememek için..!

SEVGİ

Öncelikle, her şeyden önce ‘Sevgi’nin gücüne değinmek isterim…

Ancak sevgimizi çocuklarımıza verirken aşırıya kaçmadan,

‘Sevgi manyağı’ veya ‘narsist’ yapmadan..!

Sevilerek büyüyen çocuk, sevmeyi öğrenir, öğretir…

Aileler, sevgi ile bencilliği maalesef birbirine karıştırmaktadırlar…

Veya çocuğun her isteğinin karşılanması olarak düşünmekteler..!

Her şeyin en iyisinin, en pahalısının ona sunulması olarak..!

Bu, büyük bir yanlıştır…

Sevgiyi, adaletten sapmadan, aşırıya kaçmadan, manevi değer olarak vermemiz gerekmektedir…

Çocuğumuzla, komşumuzun çocuğu arasında bir çatışmada, sırf çocuğumuz olduğu için adaletsiz davranıp, hatalı olduğu halde kendi çocuğumuzun tarafını kolluyorsak, en başında bu yanlışı yapmışız demektir..!

EMPATİ VE SEMPATİ

İkinci önemli nokta, empati ve sempati yaklaşımlarını çocuğa oturtmaktır…

Yolda geçen karıncayı, öldürmek isteyen çocuğunuza hiç sesinizi çıkarmazsınız veya desteklerseniz geçmiş olsun..!

Geleceğin canavarının temelini atmışsınızdır..!

Hem de öyle uzak bir gelecek de değil…

Yakın gelecek…

Çocuğunuza, karıncanın da bir yaşam hakkının olduğunu, canının acıyacağını, ailesi olduğunu, anne ve babasının onu yuvasında bekliyor olacağı, şeklindeki bir yaklaşım, çocuğunuzun içindeki kötülüğü söndürüp, kor haline gelmesini engelleyecektir…

Çünkü kötülük, maalesef kor olmaya ve de yayılmaya çok elverişli bir unsurdur…

Bulaşıcı hastalık gibi..!

Aksi taktirde, geçmişin ve de bugünün savaşlarını, cinayetlerini, terörünün açıklamasını yapabilir misiniz..?

HER GÜN BİR OYUNCAK..!

Üçüncü olarak da, çocuğa sunduğumuz maddesel yığıntılardır…

Sevgi olarak gördüğümüz, her gün bir oyuncağa boğduğumuz durumlar..!

Oysa, çocuğunuzla yapacağınız anlamlı, ufak bir sohbet, ufak bir gezinti veya ufak bir oyun çok daha doğrudur…

Oyuncağa boğulan çocukta tatminsizlik baş gösterecektir..!

Böylece çocuk bir süre sonra farklı tatminler arayışında bulunacaktır…

Bu şekilde yetişen çocukların gün gelip kendi ebeveynlerinin de katili olmayacağını söyleyebilir miyiz?

Her gün haberlerde duymadığımız konular mı?

Bu nedenle, önemli olan dünyaya yeni bir çocuk daha getirmek değil, getirdiğimiz çocuğu iyi yetiştirebilmektir…

KISSADAN HİSSE :

İnsanın içinde sürekli savaşan iki varlık vardır. Biri karanlık diğeri aydınlık… Hangisini çok beslerseniz, kazanan o olacaktır.

DİPNOT:

Yazdıklarım sizleri tatmin etmediyse, “Sineklerin Tanrısı” adlı eseri okumanızı tavsiye ederim. Bu eser 20 yayınevi dolaşmasına rağmen yayımlanmamıştır…

Çünkü çocuklara itham edilen olumsuzlukları kabul edemedikleri için…

Sonrasında yayımlanan eser, Nobel Edebiyat Ödülü almıştır…

Yazar da orada kötülüğü, doğuştan getirdiğimiz bir unsur olarak görmektedir…