Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ON’SUZ KASIM..!

Günlerden 10 Kasım..! İlkokul

Günlerden 10 Kasım..!

İlkokul sıralarındayım..!

Kara önlüklerimizle, sınıfça ayakta saygı duruşundayız.

Acı sirenler çalıyor…

Boşalıyor göz pınarlarımdan seller…

Sirenin de etkisiyle…

Atamız, babamız..!

Boğazım düğüm düğüm..!

Küçücük bir çocuk olmama rağmen…

Atatürk çocuğuyum..!

Öğretmenimizin dikkatini çekiyor…

Anma, biter bitmez başlıyor beni sorgulamaya…

Niçin ağladın diyor..?

Yanıt veremiyorum..!

Sorusunu saçma buluyorum..!

Başlıyor kendince teselli etmeye…

İnsanlar doğar, yaşar ve ölür diye…

Bize düşen görev, onun gösterdiği yolda, çizdiği çizgiden gitmek diye…

Burada haklı..!
Her 10 Kasım’da atamızın ölümünün zamansız olduğunu düşünmüşümdür…
Şimdi diyeceksiniz hangi ölüm zamanlı ki..?
Kim ölüm zamanını tayin edebilir ki..?
Evet, haklısınız..!
Dediklerinize katılıyorum, ancak sadece ama sadece bir on sene daha yaşayabilseydi, güzelim ülkemizi uçurmaz mıydı..?
Her türlü emperyalist çakallarla mücadelesinden zaferle çıkan atam, ülkemizi hızla kalkındırma planlarıyla, reformlarıyla, devrimleriyle,
millileştirme faaliyetleriyle çok kısa sürede, savaşın getirdiği yokluğunu yaralarını, acılarını sarmadı mı..?
Çocuğu, torunu, kadını, erkeği, ulusu olarak bunları inkar edebilir miyiz..(?)
Günümüzden bugüne neler değişti?

Aynı emperyalist çakallar yine iş başında değiller mi?

Sürü aynı sürü, değişen sadece sürünün liderleri değil mi?

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde bu öngörüsü kayıtlı değil mi?
“… Millet fakrı zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir…

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifen

Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Fazla söze gerek var mı?
Ya, kadınlar için yaptığı devrimlere ne demeli?

O zamanın şartlarında birçok ülke yapamamışken..!

Bu devrimleri burada sıralayacak değilim…

Anlayana sivrisinek saz,

anlamayana davul zurna az..!

Oturması, kalkması, konuşması, kibarlığı, çatal tutuşu…

Dil mi güzel, dilber mi..?

Her ikisi de, atamda…

Bazı özel günlerde özellikle Atatürk’ün tüm çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Çocuk ve Egemenlik Bayramı’nda, çocuklara dilekleri, ne yapmak istedikleri sorulur…
Çocuk, bazen Başbakan, bazen de Cumhurbaşkanı olmak istediğini söyler ve o koltuğa oturtulur…
İki dakikalığına da olsa sembolik olarak, ülkeyi yönetme hazzını alır…
Şahsıma, dileğimin ne olduğu sorulacak olsaydı, bir Cumhuriyet Balosu’nda Atatürk’le vals yapmak isterdim…
Uçuşan sarı saçları eşliğinde…
Günün sözü:
Rahmetle, saygıyla, sevgiyle anıyoruz…
Keşke sadece ama sadece bir on sene daha yaşayabilseydiniz atam..!

Işıl ışıl parlardı ülkem…