“Devrim Kanunları mevcut kanunların üstündedir. Bizi
öldürmedikçe ve bizim kafalarımızdaki fikir akımını boğmadıkça,
başladığımız ileriye doğru devrim bir an bile durmayacaktır. Bizden
sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır. Her yeni devrime karşı bir
tepki olacaktır. Bu olmayacak bir şey değildir. Bunu beklemek
lazımdır. Mutlaka, çok yakında olacak şeydir. Herhangi bir şekilde
veya yönde olabilir. Kamuoyunu onların yalan yanlış saptırmalarına
kaptırmamak, aydınlatmak lazımdır. “
2012 yılından itibaren AKP yeni anayasa çalışmalarına başladı.
Yandaş Medyada
bu konu ile ilgili kamuoyu yaratma konusunda yoğun bir haber akışı
oluşturuldu.
Gerçek amaç Devrim Kanunlarını kaldırarak tekke ve zaviyelerin
açmak, medrese eğitimini öne çıkarıp çağdaş eğitimi ortadan kaldırmak, resmi
nikah yerine imam nikahını getirmek, sokakları sarıklı kara çarşaflı insanlarla
doldurarak ülkeyi çağdaş yaşamdan kopartıp insanları düşünmeden itaat eden
bir biat toplumu yaratmaktır.
Ulu Önder Osmanlının yıkılışını görmüş yıkılış nedenlerine bizzat tanıklık
etmiştir.
Devrim Kanunları ile yeni cumhuriyetin modern bir devlet olmasını
sağlamak istemiştir.
1950 yılında Demokrat Parti iktidarında karşı devrim süreci başladı.
Din dersleri
okulların ders programına alınarak medreseleşme süreci başlatılmaya çalışıldı.
İmam hatip okulları laik bilimsel okulların yerini almaya başladı.
Çeşitli kent ve
kasabalarda Atatürk’ün büstlerine saldırılar başladı. Anayasanın dili Arapça ve
Farsçaya dönüştürülmeye çalışıldı.
Siyasal islama ödünler verilerek toplumun
laik yaşamdan koparılması çalışması başlatıldı. Menderes, siyasal bir gösteriyle
Said’i Nursi’nin elini öptü. Tarikatlarla oy pazarlığına oturularak çoğunluğa
dayanan bir baskı rejimi kurulmaya çalışıldı.
Büyük Dahi yıllar önce bu konuda toplumu uyarmıştı. Bu gün de aynı yolda
yapılan çalışmalarla ülkenin çağdışı bir konuma getirilerek bir diktatörlük
oluşturma çalışmaları devam etmekte.
Yorumu okuyuculara bırakıyorum.
Aydınlık günlerde görüşmek üzere…