“Milletler, egemenliklerini geçici bile olsa meclislere dahi gereğinden
fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü Meclisler bile diktatörlük
yapabilir ve bu diktatörlük bireysel diktatörlükten daha tehlikeli
olabilir.
Bizim çok korktuğumuz ve daima korkarak kendimizi
koruyacağımız bir şey vardır ki herhangi bir şahsın daha ziyade herhangi bir heyetin diktatör yönetimine dönüşmesidir.
Çünkü şahıslar
gibi meclisler de diktatör olur ve meclisin diktatörlüğü şahısların
diktatörlüğünden daha tehlikeli ve daha öldürücüdür.
Bundan dolayı
uzun süre iktidara sahip olmak için iktidarda kalan milletvekilleri
yavaş yavaş kendilerini seçen milletin arzusundan isteklerinden duygu
ve düşüncelerinden uzak kalır, arada ayrılık olur.
Bir gün bakarsınız ki
meclis başka türlü çalışıyor milli istekler başkadır. “
Ulu Önder yine bu günü tarif ediyor.
Anayasanın rafa kalktığı, hukukun rafa
kalktığı, muhalif aydınların haksız yere suçlanarak özgürlüklerinden yoksun
kaldığı, meclisin tek kişinin hâkimiyeti ve talimatı doğrultusunda halktan
kopuklaştığı günümüzü anlatmıyor mu?
Halkın oylarıyla seçilmiş YSK tarafından
mazbatası verilmiş, Anayasa Mahkemesi tarafından milletvekilliği önündeki
engellerin kaldırılması onaylanmış milletvekilini haksız yere hapiste tutup
meclise girmesini engelleyen bir meclisi anlatan büyük deha bu günü bire bir anlatmıyor mu?
Diktatörün kelime anlamı, “Bütün siyasal yetkileri kendinde toplamış kişidir.”
Bu gün ülke koşullarına bakılırsa tek kişinin talebi
doğrultusunda yasalar yapan muhalifleri suçlamalar ile tutuklatan bir yapı olarak diktatörlük örneği sergilemiyor mu?
Haftaya buluşmak üzere sevgilerle güzel günlere…