Bir ressam, hocasına:
– Artık ustalaştım mı? diye sorar…
Hocası öğrencisine, bir tablo yapıp, halkın geçtiği meydana koymasını, tablosunun da yanına bir kalemle birlikte bir not iliştirip, “Hatalı yerleri işaretleyiniz” yazmasını ister…
Ressam, hocasının dediğini yapar, ertesi gün meydana gidip, tablosuna baktığında, resminin her tarafının işaretli olduğunu görür…
Buna çok üzülen ressam hocasının yanına gelir…
Bu sefer de hocası ressama aynı resmi tekrar çizmesini ve de tablosunun yanına,
“Hatalı gördüğünüz yerleri işaretleyip, nasıl olması gerektiğini yapınız.” diye bir not bırakmasını söyler…
Ressam, hocasının dediğini yapar, boya malzemeleriyle birlikte, notunu iliştirir…
Ertesi gün meydana gittiğinde ressam, eserinde en küçük bir işaret olmadığını görür…
Eleştirinin kelime anlamına baktığımızda:
“Bir insanın, bir konunun, bir yapıtın iyi, kötü yanlarının söylenmesi.” olarak geçer…
Bizler ise eleştiri yapmayı nedense hep olumsuzlukları görme olarak algılarız…
Bu yüzden eleştiri yapmak da hüner isteyen bir durumdur…
Yapılan eleştiri karşı tarafı düşünmeye ve daha iyisini üretmeye sevk etmelidir…
Aksi taktirde eleştiri kişinin azmini kıracağı gibi kendisini küçümsemesine de yol açabilir…
Çocukluktan itibaren çok kötü eleştirilere maruz bırakılmadık mı?
Hem de bizleri seven anne ve babalarımız, büyüklerimiz tarafından…
“Sen karışma, sen bilmezsin, sen yapamazsın, senden adam olmaz, senden ne köy olur ne kasaba…”
Hep, -me, -ma olumsuzluk eki..!
Böyle büyüyen, büyütülen bir nesil nasıl gelişebilir ve nasıl özgüvenli olabilir..?
Büyüklerimiz tarafından hem eleştirilen, hem de kıyas yapılan bir nesil nasıl ilerleyebilir..?
En başında cesaretini kırdığımız bu nesil, büyüyüp de başarılı olamadığı zaman bir hayal kırıklığı da o zaman yaşadık…
Kendi eleştirilerimizden bihaber olarak…
Hayal kırıklığı yaşama hakkımız var mıdır sizce?
Kalemi elimize alıp eleştiri işareti atmaktan öteye gidememişken…