HORASAN DİYARINDA BİR TÜRK YURDU “TEBRİZ”
Gezimizin 3. günü sabah, heyetimiz otelden ayrıldı.
Özel otobüsle Meşhed havaalanına Tebriz’e uçmak üzere geldik.
150 kişilik bir uçak ve 2 saatlik uçuş sonunda Tebriz’e indik.
Hava sıcaklığı 35 derecenin üzerindeydi. Özel otobüsle şehrin yeşilliği bol caddelerinden geçerek şehir merkezindeki 4 yıldızlı Azadi oteline yerleştik. Şehir binaları daha çok 2 ve 3 katlı, azda olsa 4 katlı binalardan kurulu.
Bu binaların ana iskeleti ve taşıyıcı kolon ile kirişlerinin çelik konstrüksiyondan, ancak duvar örülerinin tuğladan olduğunu gözlemledik.
Tebriz nüfusu 2,5 milyon civarında olan bir Azeri Türkmen kenti. Tebriz aynı zamanda bir Azeri eyaletinin başkenti. Yeşil alanları, parkları bol. Park ağaçlarının gölgelerinde, kadın ağırlıklı toplu sohbet gruplarını sıkça görürsünüz. Bu kentte siyah çarşaflı kadınlar oldukça azdır.
Öğlen sonrası ziyaret ettiğimiz Şairler ve Yazarlar Federasyonu binası önünde yöneticiler, bize dostane sıcak bir karşılama yaptılar.
Bu kültür merkezi (müzesi) Tebriz’in müteveffa büyük şairi Şehriyar’ın mezarının bulunduğu yer. Bu şair Azeri Türkmen kültür ve inançlarını bu günlere taşımış ve Tebriz’e mal olmuş, dolayısıyla bu mekâna sırdaş, “mezaristan”?şairler mezarlığı deniliyor.
Burada gönül yoldaşı birçok şair ve yazarın resmi ve geçmişini anlatan bilgiler var. Bu müze, Tebriz’in kültür hafızası zenginliğini taşıyor.
Bu kültür merkezinde, karşılıklı tanışma, kucaklaşma ve Azeri Türkçesiyle anlaşabilmemiz nedeniyle heyetler arasında çok duygulu ve samimi bir ortam oldu. Zaten, “Biz sizinle kan kardaşıyık” diyorlar.
Ağız alışkanlığıyla sık sık kurban olduğum sözcüklerini kullanıyorlar. Toplantıda hazır olan 10 şairin şiirlerini dinledik.
3’lü bir müzik ekipleri bize Azeri Türkmen ezgilerini çalıp söylediler.
Heyetimizle büyük coşku ve keyifle dinledik.
Federasyonumuz heyeti adına genel başkan Mehmet Şahin, sonra genel sekreter A. Rıza Özkan ve yöneticilerimizdentelevizyoncu Yakup Aslan uygarlıklar beşiği Asya’da aynı köklerden Horasan’dan gelen insanlar olduğumuzu vurguladı. Tarihsel ve kültürel zenginliklerimizin ehlibeyt sevgisiyle bizi bugün de birliğe,dostluğa ve paylaşmaya davet ettiğini anlattılar.
Heyetimizde sufi müzik ustası ve uluslararası diyarlara Horasan’ın kadim kültürünü sazı ve sözüyle götüren federasyon yöneticimiz Latif Bolat, bağlama ve müziğiyle Azeri Türkmen dostluğumuzu daha da sıcaklaştırdı.
Burada ekibimize yapılan meyve ve içecek ikramlarından sonra bütün heyet arkadaşlarımıza tek tek şehri ve kültür merkezini simgeleyen birer plaket (onurluk) sundular.
Çok candan geçen bu 3-4 saatten sonra dostlara veda edip ayrıldık.
Bu doğu Azerbaycan eyaletinin insanları traşlı, sade, temiz giyimli, samimi davranış ve mütevazılıkleriyle takdirimizi kazandılar.
Tebriz’de 4. gün sabah otelimizden özel bir otobüsle Erdebil’e hareket ettik. 2 saat süren yolculuk sonunda şah İsmail (HATAYİ) nin şehrine ulaştık. Yolumuz üzerinde gördüğümüz, dağlar arasındaki ovalara yerleşen köylerde tarım ve hayvancılık yapılıyor. Bu köylerin birçoğu bizim 20-30 yıl önceki köylerimizin görünümündeydiler. Fakat kokusu ve tadıyla yediğimiz meyvelerin lezzeti ile öğrendik ki doğallığından geliyor. Çünkü hibrit tohumu ve GDO’lu ürünler burada henüz yoğunlaştırılmamış.
Erdebil’e giderken içinden geçtiğimiz Nir ilçesi esnafı, bizim esnaflarımız gibi malının teşhirini kaldırımı işgal ederek yapıyor. Erdebil’in nüfusu 1 milyon civarında. Düzgün binalar ile köhne yapılar yan yana duruyor. İnançsal kanaat önderi Safi Ali Şeyh Safi, Sefai devlet ve dergâhın kurucusu.
Onun müzesi ve çilehanesi heyetimizin ilgi odağı olan yerlerdir. Bir yanda Safi Ali öte yanda Şah İsmail’in heykelleri önünde resimler çektirip, türbelere girdik.
Şah İsmail’in annesi Alemşah Begüm’ün mezarı, Şah İsmail döneminde semah dönülen geniş salonu ve post makamına ayakkabıları çıkarıp girdik. Dualarımızı bir zamanlar 15×8 metre çapında tek parçalık tarihi semah halısı önünde yaptık.
Türbe görevlisi bayandan öğrendiğimize göre, tek parçadan olup ve üzerinde semah dönülen halının orijinalini 1946’lar da buraya gelen İngilizler çaldı ve o halı halen Londra’dadır. Ancak mevcut halının daha sonra orijinaline uygun şekilde üretilip buraya konulduğunu anlattı. Yazımıza yarın devam edeceğiz.