CHP bu Ülke’nin kaderinde söz ve yetki sahibi olmak istiyorsa, yapacağı şey belli. Köklü bir zihniyet değişimine gidecek ve bu anlayış çerçevesinde yeniden yapılanacak.
Bunu yapabilmesi için öncelikle ağırlıklarından (aslında ayak bağlarından demek lazım) kurtulması lazım.
Kurtulmadan olmaz.
Siyaseti geçim kapısı olarak gören eyyamcı bir zihniyetle CHP bir yere varamaz.
Varır da, varacağı yer gene aynı yer olur.
Gücü ve etkisi olmayan sıradan bir muhalefet partisi olmaktan öteye gidemez yani. Aslında, CHP’nin içinde kalburüstü olarak nitelenebilecek çok sayıda insan var!
Gelin görün ki, Parti’nin demokratik işleyişten yoksun olması, bu insanları etkisizleştiriyor.
Yönetilebilir delege yapısı üzerinden köşe başlarını tutan siyaset simsarları, bu insanlara (maalesef!) geçit vermiyor.
CHP’yi muhalefet partisi olmaya mecbur ve mahkum eden bu statükocu zihniyet pasifize edilmediği sürece CHP bu Ülke’nin kaderinde söz ve yetki sahibi olamaz. Söz ve yetki sahibi olabilmesi için, Toplumun karşısına yeni bir anlayışla ve (toplumsal karşılığı yüksek olan) yeni yüzlerle çıkması lazım.
Milletimizin iyiliği ve esenliği için CHP’deki sancılı sürecin bir an önce son ermesini umut ve temenni ediyor, değişimden ve gelişimden yana olanlara kolaylıklar diliyorum!
SANATÇI SEVİM TUNA
Ankara’da Bentderesi denince bir semtin adı değil, içindeki genelevler akla gelir.
Ünlü ses sanatçısı Sevim Tuna’nın Ankara’ya ilk gelişini buyurun kendi ağzından dinleyelim!
Çalışmak için İzmir’den Ankara’ya geldim. Çok da gencim. Bir gazinoda programa çıkıyorum. Bayanlar matinesinde bir gurup bayan Beni evlerine çay içmeye davet ettiler. Yola çıktım ama, semtin adı bir türlü aklıma gelmedi. Sadece 17 numaralı apartman olduğunu biliyorum. Bir de dere lafı aklımda kalmış.
Nasıl olsa şoför bilir diye atladım taksiye. Şeye gidecem dedim şoföre. Hani dereli bir semt var ya işte oraya.
Şoför babacan bir adam. Aynadan şöyle bir baktı ve hafifce gülümsedi.
-Bentderesi’ne mi?
-Evet, oraya gidecem! 17 numaraya.
Şöför yine aynadan bakarak konuştu!
-Yine mi geldin Sen?
Ben de gazinoyu kastettiğini sanarak cevap verdim.
-Evet! Bir ay oldu başlayalı.
-Peki, daha önce neredeydin?
Ben de gayet sakin bir edayla cevap verdim.
-Daha önce İzmir’de çalışıyordum.
Biraz daha gittikten sonra şoför yine sordu.
-Müşteri durumu nasıl? Kalabalık oluyor mu bari?
Gazinodaki program tuttuğu için Ben de hevesli hevesli cevap verdim.
-Ooooo! Müşteri kum gibi kaynıyor! Herkes çok memnun.
-Memnun ha?
-Evet çok memnun! Bütün kadro müşteriyi memnun etmek için her şeyimizi ortaya koyuyoruz.
-Ben çoktandır gitmedim, fiyatlar nasıl?
-Ucuz, ucuz! Sudan ucuz.
-Sen çok kalıyor musun?
-Ben yirmi dakika kalıp çıkıyorum.
-Yirmi dakika ha?!
-Evet, yirmi dakika.
-Bayağı uzunmuş! Bu akşam geleyim bari.
-Tabi buyur gel! Akşam bekliyorum Seni!
Şoför şaşkın, Ben geveze. Konuşa konuşa geldik. Aaaa bir de ne göreyim! Geldiğimiz yer acayip bir yer.
“Burası neresi?” dedim Şoföre!
“Bentderesi” dedi!
O an hatırladım ki Ben Bülbülderesi’ne gidecekmişim.