14 ve 28 Mayıs seçimleri Cumhuriyetimizin ne ilk nede son seçimleridir. Ancak bu seçimler Türkiye’nin yaşadığı nice seçimlerden bir farkı var. Parti, liderleri ve taraftarların siyasetteki “nezaket seviyesi” dibe vurmuştur.
Seçimlerin amacı sadece demokrasi gösterisi için sandığa gitmekten ibaret değildir.
Esasında seçimler, ülke ve halkın sorunlarını çözme iddiasında olan programların görücüye (seçmene) sunularak onu düşündürüp tercih hakkını bilinçle kullanmasını sağlamaktır. Aksi halde seçimler, birilerini iktidara taşımak veya iktidarda olanlara “istediğini yapmaya devam edebilirsin” demek olacaktır.
Siyaset, Dünyayı, ülkeyi, milleti nesnel koşullarıyla ele alıp analiz ve tahlillerin ışığında tespitler yaparak izlenecek yolun programını yapabilmektir.
Bu da “olguları” zaman, madde ve hareket üç geninin bilimsel yöntemiyle anlamak topluma önderlik etme sanatında tayin edicidir.
Buradan hareketle seçimi yaşayan liderlere sormamız gerekiyor.
1-Dünya jeo politiğinde Türkiye’nin çıkarları gereği nerede konumlanması gerekir. Doğuyla mı? Batıyla mı?
2-Bu hususta Türkiye coğrafyası ve insanının ihtiyaçları hatta mecburiyetleri neyi gerektiriyor.
3-Ülkemizin yaşadığı sosyal, ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından sorunlarda düşmanımız kimdir? Dostumuz kimdir? Buna göre merkezi görevimiz nedir?
4- Coğrafyamızda, devlet ve halk açısından temel çelişme nedir?
5-Milletimiz ekonomik ve sosyal refaha kamuculukla mı liberal politikalarla mı ulaşabilir?
Esasında yukarıdaki bütün sorulardan çıkan ihtiyaç tablosunun “çözüm anahtarı 1937 yılında Atatürk’ün önderliğinde Anayasaya yazılan 6 ok programıyla formüle edilmiş, uygulanmış ve başarı kazanmıştı.”
Lakin bu seçimlerde, zaten Cumhur İttifakının 21 yıllık AKP iktidarı bu programa karşıtlığını ifade etmiştir. Ama öte yanda ve daha önemlisi mecbur kaldığında Atatürk’ün partisi olduğunu “rozet ve resimlerle” hatırlayan Millet ittifakının önderi CHP Atatürk’ün 6 ok programıyla yarattığı mucizevi başarıları konu bile etmemiştir.
Hatta o dönemi tenkit etmiştir. Seçimler furyasında her iki tarafın aklını iktidar hırsı almış ve bunun için her şeyi yapıp söylemeyi “mubah” görmüşlerdir.
Cumhur ittifakının iktidar da olması ve kemik oylarının avantacıyla yarışa yüzde 15 le önde başladı. Son aylarda buna seçim ekonomisi uygulamaları (ücretlilere zamlar) ile oylarına yüzde 5 ekledi. Ayrıca her cümleyi inşallah, maşallah ticaretiyle süsleyerek yüzde 5 oy daha arttırdı.
Fakat daha ve en önemlisi Millet İttifakı bileşenlerinin yanlışları, hataları, listeleri ve ABD nin kucağında olan PKK-HDP ve FETÖ ile sarmaş dolaş olması, Cumhur İttifakına bu malzeme yüzde 10 oy daha kazandırmıştır. Böyle olunca, yüzde 40 civarında bir üstünlükle iktidar zirvede yoluna devam etmiştir. Ama çarpıcı olan sonuç, Amerika ve Batı’ nın desteğine güvenenler kaybetmişlerdir.
Millet İttifakı seçimlerde, Türkiye’nin ihtiyacı olan 6 okçu çözüm programıyla milleti buluşturacak strateji ve taktiklerden yoksun, öngörüsüz sloganlarla seçim kampanyası yürüttü.
1-Geliyor gelmekte olan.
2-Tayyip gidecek dertler bitecek.
3-Kemal gelecek her sorun bitecek.
4-Bu iş bitti. Tamam geliyoruz. 5-Tarih yazacağız.
6-Cinsel tercih özgürlüğü.
7-Ak Sarayda valizler toplanıyor.
8-Kaçacaklar uçak hazırlanıyor.
9-Sınırları tutun tüyecekler. 10-Ben Kemal geliyorum.
Millet İttifakı, seçimi programa dayalı çözümlerden yoksun bu sloganlar ve her konuda şaibeli örgüt ve liderlerle kol kola girince bu yenilgiyle biten sonucu hazırlamıştır.
Şimdi, Millet İttifakı ve özellikle CHP’liler yenilgi suçlusu arıyorlar.
Elbette ki, Kılıçdaroğlu baş sorumludur. Ama daha önemlisi, şimdiki arayış lidere göre program mı, yoksa programa göre lider mi aranmaktadır. Oysa Atatürk; Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Partisini 6 ok programıyla taçlandırmış ve bu değerleri Türk milletine emanet etmişti.
Onun için:
CUMHURİYETİMİZ ANCAK ATATÜRKÇÜ PROGRAM VE KADROLARLA SAVUNULABİLİR.