Başlıktaki sorumu ortaya koyan birinci bölümdeki yazımda özetle; ülkemizde gelecek yasama döneminde ülkemizin hiçde önceliği olmayan bir yeni anayasa tartışmasının gündeme geleceğini ülkemizin gerçek önceliğinin iş ve aş olan üretim ekonomisini ayağa kaldırmak olması gerektiğini,
‘güçler ayrılığına dayanan’ gerçek ve ileri mevcut demokratik sistemlerin, İskandinav tipi parlementer sistem, Fransa tipi yarı başkanlık sistemi, ABD tipi federal başkanlık sistemi olduğunu belirtmiştim. Yazımın sonunda da ‘Tüm bu deneyimler ve Çok Kutuplu Dünya’nın gerçekleri dikkate alınarak, Yeni anayasa Türkiye’nin geçmiş tarihine ve sosyolojisine ve dahası Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin üniter, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olarak ifade edilen kuruluş ilkelerine de uygun olacak mıdır?’ diye sormuştum.
PANDEMİ’DEN SONRA DÜNYA GÜNDEMİ
Pandemi’den sonra tüm Dünya’da iki konu öncelikli gündeme geldi. Birisi Ukrayna Savaşı ile ortaya çıkan jeopolitik güvenlik sorunu ve çok kutuplu Dünyanın yeni yapılanması; diğeri yoksulluğun bitirilmesi ve sosyal devletin inşaası oldu. Özellikle yoksulluk konusu Türkiye’nin 11 ilde yaşanan deprem felaketinden sonra ekonomik performansın çok fazla düşmesi ile dahada acil ve öncelikli hale gelmiştir. Türkiye’de içinde bulunduğumuz konjonktürde, batı ülkelerininde teşviki ile altlı masanın vaadi olan ‘güçlendirilmiş parlementer sistem anayasası’ ile bir ‘anayasal değişiklik’ konusu ilk ve öncelikli sorun olarak tartışılmak istenecektir. Anayasal değişikliği her üç ittifakta da sıklıkla dillendiren siyasal partililer vardır. Ancak, 14 Mayıs’a doğru, halkın arasında başta ekonomi konusu olmak üzere , Türkiye’nin jeopolitik güvenliği(BOP) çok ciddi bir endişe olmak üzere tartışılmaktadır.
SOĞAN VE SİHA GEMİSİ TARTIŞMASI
Yukarıda değindiğim Dünya gündeminin iki önemli konusu Türkiye seçimlerine başat olarak yansımaktadır. Muhalefet ‘soğan’ ile ekonomiyi gündeme getirirken, iktidar Donanma’da denize indirdiği gemiyi , uçak gemisi olarak gündeme getirmektedir.
Hem muhalefet hem iktidar Moslow hiyerarşisinin en tabanındaki iki temel ihtiyaç(duygu) üzerinden seçmenleri etkileyerek, seçimleri lehine çevirmek istemektedir. Bunlardan biri güvenlik ihtiyacı, diğeri temel beslenme (gıda) ihtiyaçlardır. Halkın iki konudaki haklı kaygısından birinin baskın olmasıyla seçimin kazanılması stratejileri güdülmektedir. Özellikle iktidar, 2015 seçimlerinde olduğu gibi seçimin ikinci tura kalmasıyla bireysel ve toplumsal güvenlik kaygısının baskın çıkacağı stratejiyi uygulamaktadır.Ancak bunun İstanbul seçimlerinde olduğu gibi ters tepme olasılığı da vardır.
Burada tehlikeli olan, ana muhalefet partilerinin temsilciliklerinin kurşunlanması kadar, cami açılışında tarafsızlık yemini etmiş bir Cumhurbaşkanının muhalefet partisinin liderini ‘yuhalatması’ hatta saha ileri giderek onu ‘siyasi mefta’ olmasını istemesidir. Buna muhalefet liderine türbede saldırı girişimi ve savunma bakanının slogan atan gençlere söylediklerini dikkate alacak olursanız, mevcut kutuplaşmayı tırmandırma ve bireysel ve toplumsal (jeopolitik) güvenlik ihtiyacını üste çıkarma çabalarının varacağı tehlikeli boyutunu daha iyi görebilirsiniz. Demokratik ve olağan bir seçim koşullarında yapılması gereken seçimler giderek güvenlik duygusu tarafından esir alınmak isteniyor. Muhalefetin bu konuda halka, sandık güvenliği konusunda farklı şeyler söylemesi zamanı geliyor.
Seçim gündemindeki gelişmeler başlıktaki soruya girmemizi bir sonraki yazıya ( üçüncü) erteledi.

