Bu depremin yol açtığı yıkımın altında sadece vatandaşlarımız kalmadı!
Müteahhitlerimiz yıkım altında kaldı! Yapı denetim firmalarımız yıkım altında kaldı!
Belediyelerimiz yıkım altında kaldı! Merkezi yönetimimiz (taşra teşkilatı dahil) yıkım altında kaldı!
İmar affına imza atan vekillerimiz yıkım altında kaldı!
Kısacası, Devletimiz yıkım altında kaldı!
Bir yerde valilik binası çöküyorsa, kaymakamlık binası çöküyorsa, belediye binası çöküyorsa, hastaneler, okullar ve öteki kamu binaları çöküyorsa ve bu günler için kurduğumuz AFAD ve Kızılay gibi kuruluşlarımız yetersiz kalıyorsa, hiç kimse kusura bakmasın, orada devlet yıkım altında kalmış demektir.
Depremin ilk iki gününde bölgede çaresizlik ve kaos hakimdi diyorlar. Devletin yıkım altında kaldığı bir yerde elbette çaresizlik olur, elbette kaos olur.
Dünyanın en büyük ve en güçlü ordularından birine sahibiz ama, askerimiz olaya müdahalede maalesef(!) geç kaldı.
Oysa ki, ilk günden itibaren bütün gücüyle ve imkanlarıyla sahada(işin içinde) olmalıydı.
Fakat bu geç kalınmışlık Silahlı Kuvvetlerimizin suçu değildir.
Çünkü askerin elindeki (deprem, heyelan, su taşkını, orman yangını vb. gibi) doğal afetlere müdahaleyi içeren EMASYA Planı’nı iptal ettik..! Fetöcü hainlerin lafına kandık ve darbeye zemin hazırlıyor gerekçesiyle EMASYA planını iptal ettik!
Kim ne derse desin, bu Ülke’nin en plânlı çalışan ve en organize olmuş teşkilatı Silahlı Kuvvetleridir.
Silahlı Kuvvetlerimiz ilk günden itibaren sahaya inip de arama kurtarma çalışmalarına katılsaydı, kanaatim o ki bu kadar çok can kaybı vermezdik.
Bütün bu yaşananlar gösteriyor ki, doğal afetlere müdahale konusunda yeni planlara ve gerçekci organizasyonlara ihtiyacımız var! EMASYA Planları günün koşullarına ve Ülkemizin ihtiyaçlarına göre yeniden hazırlanmalı ve ivedilikle yürürlüğe konulmalıdır.
Askerin hastaneleri ve hekimleri de bugünden tezi yok iade edilmelidir. Anayasamıza da, ‘imar affı çıkarılamayacağına’ dair hüküm konulmalıdır.
“Felaketin ve sefaletin iki mimarı vardır! Biri cehalet, ötekisi atalet.”