Başlığı okuduğunuzda kalbinizden güzel kavuşmalar geçtiyse doğru duygudasınız demektir.
Kırmızı, turuncu, yeşil, mavi, sarı, mor, lacivert…
Gökkuşağının bu yedi rengi hangi duyguları barındırır bilir misiniz?
Mesela doğanın rengi olan yeşil paylaşmayı, sevginin rengi olan kırmızı mutluluğu, sarı ise zenginliğin sembolüdür.
Ah o manevi zenginlik!
Yaşam bize sunuyor da bazılarımız görmezden geliyor bu zenginlikleri.
“Gökkuşağı köprüsü efsanesini” duydunuz mu?
Hayvan dostlarımızın bize veda edip son nefeslerini verdiklerinde, cennette Gökkuşağı Köprüsünü geçtiklerini söyleyen bir efsanedir bu…
Efsaneye göre; ruhlarımızın cennette yeniden buluşmasıymış…
Nasıl mı?
Çok sevdiğimiz hayvanlarımızı kaybettiğimizde büyük bir boşluk açılır hayatımızda.
Onu hatırlayınca burnumuzun direğinin sızladığını fark ederiz öyle değil mi?
İşte bu efsane, kalbimizi umutla doldurur.
Evcil ya da sokakta sevdiğimiz bir hayvanımız aramızdan ayrıldığında, ona bir daha dokunamayacağımızı bilsek de bir gün ona kavuşabileceğimizi anlatır bizlere…
Bir hadis der ki;
“Kim bir canlıyı/hayvanı, haksiz yere öldürürse, kıyamet günü ondan şikâyetçi olacaktır.
Cennette; hani sevdiklerimizle buluşmayı hayal ettiğimiz o güzel mekânda Gökkuşağı Köprüsü diye anılan bir yer varmış.
Merhamet ve sevgi beslediğimiz hayvanlarımızın yaşadığı güzel mekân.
Gökkuşağının yedi renginin ısıttığı, beslediği, oyunlar oynattığı yer…
Sevdiğimiz bir hayvan öldüğü zaman işte bu mekâna gidermiş.
Orada diğer arkadaşlarıyla birlikte masallarda anlatıldığı gibi koşup oynarlarmış.
Güneş ışıklarının ısıttığı bu yerde bin bir renk çiçekler, böcekler, çeşit çeşit mamalar, sıcak yastıklar varmış.
Hayvanlar bolluk ve bereket içende yaşarlarmış. Koruyucu melekler onlara ihtiyaçları olan her şeyi sağlarmış.
Hatta hasta ve yaşlı bütün dostlarımız burada genç ve sağlıklıymış. Sakat olanların tüm uzuvları yenilenmiş son derece kuvvetliymiş.
Hayvanların hepsi, küçük bir ayrıntının haricinde mutlu ve mesutlarmış.
Nedir bu küçük ayrıntı bilir misiniz?
Dünyada onu seven koruyup kollayan karnını doyuran sizin eksikliğinizdir.
Koşup oynadıkları bir gün içlerinden biri aniden durur.
Kalbi uyanır ve ona “zamanı geldi” der. Evet, zamanı gelmiştir artık.
Gözleri uzaklara dalar.
Tüm duyguları ona eşlik eder.
Gruptan ayrılır ve rengârenk çiçekler arasından adeta uçarcasına köprüye koşar. Beklediği kişi gelmiştir.
O beklenen sizsinizdir…
Ve sizi gördüğünde aynı dünyadaki gibi kucağınıza bırakır kendini.
Yüzünüzde sevinç öpücüklerinin damlalarını hissederken, elleriniz yeniden bu dost başı okşar ve siz, bir kere daha;
hayatınızdan uzun zaman önce çıkmış, ama kalbinizden hiç silinmemiş olan, size özlem dolu gözlerle bakan dostunuzla buluşursunuz.
Ne o sizi yalamaktan kendini alıkoyabilir ne de siz dört ayaklı meleğinizi, canınız kadar sevdiğiniz bu dostu okşamaktan kendinizi alıkoyabilirsiniz.
Efsaneye göre, bu kavuşma sonsuza dek sürer…
Ve, “Gökkuşağı köprüsünü” kıymetlinizle birlikte geçersiniz…