10 Ocak 2023 günlü yazımızın devamını, araya özel okullardan yükselen çığlıklar nedeni ile, ertelemiştim.
24 Ocak 2023’de yayımlanacak bu yazım, Sevgili Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Sevgili Uğur Mumcu’nun şahsında tüm yaşamdan kopartılan ve “Adalet arayanlar” adına gelenekselleşmiş, “Adalet ve Demokrasi Haftası”nın başlangıcına rast gelmesi nedeni ile, bir-iki tümce etme görevimi yerine getirmem gerekmektedir.
Prof. Dr. Aksoy, saygın bilim ve siyaset insanı olmanın ötesinde, dostluğundan kıvanç duyduğum bir yol arkadaşımdı.
Avukatım idi. Bilirkişi görevini üstlendiğim ‘Kemal Horzum Dosyası’nda, dolandırılan Devlet Bankası’nın avukatı idi, Muammer Hoca.
ADD’yi birlikte kurduk. Ve öldürüldüğü, 31 Ocak 1990’da, bir süre birlikte idik.
Hürriyet Gazetesi yazarlarından Emin Çölaşan ile yaptığı söyleşi sonrasında, kendisini Kızılay’a kadar getirmiş ve akşam saat 18.00 sularında fakülteden ayrılmazdan önce telefonla konuşmuştuk.
Aksoy Hoca’dan iki yıl, 11 ay ve 24 gün sonra, 24 Ocak 1993’de, otomobilinin patlatılması ile aramızdan kopartılan Sevgili Uğur Mumcu ile de, dostluğum vardı.
Öldürülmesinden bir hafta önce telefonla görüşmüş ve Şubat ayının ilk haftasında buluşmayı kararlaştırmıştık.
İki değerli bilge insanımızı sevgi ile, özlemle anıyorum.
Türkiye’de toplum, kurumlarından beklenen yararı, yol göstericiliği bulamıyor.
Bunlardan biri de Hukuk Fakültelerimizdir.
Kurum olarak, kurul olarak, yaşanan ‘Hukuk cinayetlerine’ üç maymun tavrını sergiliyor.
Bunun başta gelen nedeninin, akademik kadronun niteliği olduğunu düşünmekteyim.
Bunu yaşadığım, tanığı olduğum bir Hukuk Fakültesi öyküsünü sizlerle paylaşmak isterim.
13 Mart 1992 Erzincan Depremi sırasında, Başbakanlık Danışmanı idim.
Birlikte çalıştığım Devlet Bakanı Erman Şahin idi. Depremden bilgi sahibi olunduktan sonra, Başbakan Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve diğer görevlilerle, Erzincan’a indik. 653 insanımızı yitirdiğimiz, 8 bin 57 binanın hasar gördüğü ve yıkıldığı depremde, sahada gezinirken, birisi yanıma gelerek, kendisini “Erzincan Hukuk Fakültesi Dekanı” olarak tanıttı.
Ben hayretle “Erzincan’da Hukuk Fakültesi mi var, nereye bağlı?” diye sorduğumda, “Erzurum-Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olduğunu söylemesi üzerine, “Yahu Erzurum’da Hukuk Fakültesi yok” dedim.
Ve, Dekana, “Hangi HF’den mezunsunuz, doktora yaptınız?” diye sordum.
Dekan, “Ben HF değil, Ziraat Fakültesi mezunuyum” dediğinde, “Yahu hiç olmazsa bir avukat falan olsa, hiç olmazsa, dersler ve konuk edilebilecek HF öğretim elemanları ile tanışıklığı olabilirdi” dedim ve benden ne istediğini sordum. Dekan, “Erzincan’ın boşaltılmasını, HF’nin taşınmasını istemediklerini” söyledi.
Notumu aldım ve Ankara’ya döndüğümde YÖK Başkanvekili Prof. Dr. Turgut Akıntürk’e telefon ederek, görüşmek istediğimi söylemem üzerine, verdiği randevuya gittim.
Hoş-beşten sonra, ziyaretimin nedeninin Erzincan HF olduğunu söylemem üzerine, “dur” deyip, telefona uzandı özel kalemden Erzincan HF Klasörünün getirilmesini söyledi.
Getirilen klasörü, bana verdi ve “karıştır” dedi. Klasörü incelerken bir öğrenci mektubuna rast geldim.
Öğrenci, YÖK Başkanlığı’na gönderdiği mektubunda, Erzincan HF hakkında bilgi verdikten sonra, “Bizi değil, kendinizi düşünün. Yarın buradan mezun olup, savcı yada yargıç olduğumuzda kiminizin malını, kimilerinin canını alabilecek kararlara, iddianamelere imza atacağız. Bizi bu durumdan kurtarın” diyordu.
Bu mektubu bitirdiğimde, YÖK Başkan Vekili Sayın Akıntürk’e “Hocam, aşk olsun. Açılması, öğrenci kabulüne kararı veren sizsiniz ve şimdi de, bu öğrenci mektubunu bana okutuyorsunuz”
dediğimde, “Dur sana bu fakültenin kurulması sürecini anlatayım” dedi ve anlattı:
“Hoca Efendiyi (YÖK Başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı) bilirsin. Bir istekte bulunmak için Başbakan Yıldırım Akbulut’la görüşürken, Erzincan Milletvekili Akbulut’a “Erzincan’da bir fakülte açalım” der.
Başbakan Akbulut, “Erzincan’da fakülte olur mu? Ben İÜ HF’de okudum. Mezun olduktan sonra Erzincan’a döndüm. Belediye’de çalışmaya başladım” deyince, Doğramacı Hoca “Hukuk Fakültesi açalım” der.
Ve Erzincan Hukuk Fakültesi açılır.
İşin ciddiyetsizliğine bakar mısınız?
HF gibi fakülte ayaküstü bir kıyak olarak açılır. Ve ülkenin hukuk sorununda söz ve karar sahibi olacaklar, bu türden bir yaklaşıma konu kılınabilir. Türkiye’nin çıkmazının, aydınlarının yada aydın saydıklarının ikiyüzlülüğü olduğunu düşünmekteyim.