Hayal kurmayı severiz öyle değil mi?
Belki de yaşadığımız çetrefilli anlardan kaçıp yaşamayı istediğimiz alanlara sığınma yöntemimizdir hayal kurmak.
İşte o anlarda ruhumuzun beslendiğini beynimizin zenginleştiğini umudumuzun arttığını hissederiz.
Okuduğunuzda sizi en çok etkileyen kitap hangisidir?
Bir kitapla sınırlandırmak çok hoşuma gitmese de Amerikalı yazar John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” adlı romanı beni çok etkilemiştir.
Steinbeck iki insanın hayalleri ve imkânsızlıkları arasında yok oluşunu oldukça gerçekçi ve düşündürücü bir dille anlatmıştır.
Her türlü alt mesaja rağmen arkadaşlığın, yoksulluğun, emeğin, masumiyetin ve saflığın enyalın ve gerçekçi haliyle karşımıza çıktığı “Fareler ve İnsanlar” adlı romanın uzun süre etkisinden kurtulamamıştım.
Kitabı henüz okumayanlar için gelelim
“Fareler ve İnsanlar’a.”
Amerika’da yaşayan George ve Lennie, çiftliklerde ırgatlık yapan evsiz ve özünde yalnız toprak işçileri.
Çok nadir görülen çıkarsız bir dostlukları vardır.
Bu iki arkadaş kendilerini diğer toprak işçilerinden farklı görürler.
Çünkü onların gelecekle ilgili hayalleri vardır.
Diğer çiftlik arkadaşları gelecekle ilgili hiçbir planları olmadan kazandıkları parayı günü birlik kumar oynayarak ya da eğlenerek harcamaktadırlar.
İşin düşündüren tarafı da bundan rahatsızlık duymamaktadırlar. George ve Lennie’nin ise hayata tutunmalarını sağlayan nedenleri vardır. Kendilerine ait, dışlanıp horlanmadan yaşayacakları bir çiftlik evi ve arazi sahibi olmanın hayalidir onları ayakta tutan.
Bu hayallerin arasında en büyük sorunları ise;
George ufak tefek, zeki bir adam olmasına karşılık Lennie’nin ise koca cüsseli, hayvani ve orantısız bir güce sahip olmasıydı.
Aynı zamanda zekâ geriliği olan Lennie’nin yumuşak şeylere dokunmayı, okşamayı çok seven, ama gücünü kontrol edecek bir zekâya sahip olmadığı için, fareleri ve diğer canlıları severken, okşarken öldüren tuhaf bir takıntısı vardı.
Yeni çalışmaya başladıkları çiftlikte, hayalleri gerçek olmaya daha da yaklaşan iki arkadaşın hayatı, çiftlik sahibinin oğlunun genç karısının Lennie tarafından yanlışlıkla öldürülmesiyle yön değiştirir.
Zavallı Lennie bunu isteyerek yapmaz. Hatta ne yaptığının farkında bile değildi.
İşte o dakikalardan sonra hayat; insanın insanla ilişkisine ve insanın kendisiyle savaşına dönüşür. Lennie hemen oradan uzaklaşarak George ile daha önce konuşarak sözleştikleri yere kaçar ve saklanır.
Çiftlikte Lennie için bir linç grubu oluşturulur.
George ise arkadaşının, intikam peşindekiler tarafından vahşice öldürülmesini istemez.
Lennie’yi saklandığı yerde onlardan önce bulur, hayallerindeki çiftliği anlatarak Lennie’yi sakinleştirir ve kafasının arkasına dayadığı silahı ateşleyerek arkadaşını öldürür.
Bir süre sonra yanlarına gelen diğer adamlar Lennie’nin ölüsüyle karşılaşırlar.
Her ikisi içinde hayaller son bulmuştur. İşçilerinden birisi, George’un o anlarda neler hissettiğini bildiği için yanına yaklaşır ve “Çiftlikte öldürülen köpeği hatırla” der.
“Sahibi tek dostu olan köpeğinin başkaları tarafından öldürüldüğünde daha büyük acı çekmişti.”
İnan, “Lennie’yi sen öldürmeseydin gözlerinin önünde onlar öldürseydi hayatın boyunca daha fazla canın yanacaktı, sen doğru olanı yaptın!” der.
İşte okuduktan sonra peşinizi bırakmayan soru da bu;
doğru olan bu muydu?