Ana Sayfa Arama Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ADD KURUCU ÜYESİ Prof. Dr. Mustafa ALTINTAŞ: TÜRKİYE VE ÇEVREMİZDEKİ “SAVAŞ-BARIŞ SARKACI”

“Nerede Kalmıştık” başlıklı siz
“Nerede Kalmıştık” başlıklı siz okurlarımız ikinci buluşmamızda, Cumhuriyet Projesinin temel direği olan, “ulus devletin”, iktidar bloku tarafından çökertilir bir yöne savrulmasına dikkat çekmiş. 0l.09.2022’nin üzerinden bir hafta geçti.
Haftanın siyasal olaylarının başında, Rusya Federasyonu ile Ukraya arasındaki, ABD ve NATO’nun da taraf olduğu savaşta yeni gelişmeler oldu.
Rusya, kısmi seferberlik ederken, Ukrayna’nın 4 kentinde, “bağımsızlık halkoylaması” başlatıldı. Silah  Baronları ile savaşın neden olduğu “tedarikyollarının” tıkanmasını fırsata dönüştüren vurguncuları, bu gelişmelerden çok mutlular. Kimi muhterisler ise, bir yandan artan silah ve mühimmat satışlarını sürdürürken, savaşanlar arasına girer gibi yaparak, bunu iç politikada oya dönüştürmenin çırpınması içindeler.
Olan ise, her iki tarafta canlarını veren, kanlarını akıtan yoksul halk çocuklarına olmakta, oligarklar ise, varlıklarına varlık katmaktalar.
Türkiye’nin konumu, üç kıta arasında olmanın doğurduğu stratejik fırsatlardan yararlanma fırsatı vermekle birlikte;
güneyinde Suriye, Irak’taki iç savaş ve yabancı güçlerin varlığı, doğusunda Ermenistan-Azerbaycan çatışması,
komşumuz İran’daki “mollalar rejiminde” Ahlak Polisi’nin Mahsa Amini’yi katletmesinin neden olduğu halk ayaklanması,
kuzey-batısında Ukrayna üzerinden olası bir Rusya-NATO Çatışmasının, savunma ve korunma harcamalarını artırırken,
öte yandan da sınırlarımızdaki bu gelişmelerin içte doğurduğu güvenlik sorunlarımızı artırmaktadır.
Bunlar yetmezmiş gibi, İsrail-Filistin, İsrail-Suriye, İsrail-İran çatışmaları da, bizi yakından ilgilendirmektedir.
1974 Barış Harekatı sonucu oluşan Kıbrıs’ın Güney ve Kuzey olarak ikiye bölünmesi, Ege üzerinde giderek tehlikeye dönüşen “it dalaşı”, görür-görünmez olumsuzluklar ve korkulara neden olmaktadır.
Çevremizde bunlar olurken, önceki yazımda belirttiğim gibi, “ulus devletimizin” dağılma süreci tehlikesini artırırken, inanca ve etnik yapıya, siyasal ağırlıkların bölgesel kümeleşmelere dönüşmesi,
ulus devletten, ortaçağ öncesinin ilkel “kabile devletine” geri sıçrama gibi bir tehlike doğurmaktadır.
Yaklaşan seçimler, daha şimdiden tehlike çanlarının ivme kazanmasına neden olmaktadır.
Aklımızı başımıza devşirmemizin zamanı geçmektedir.
Kederde, kıvançta birliğimizin onarılmaz biçimde bozulmasının önü kesilmeli, iç ve dış barışımızı yeniden sağlamanın yolları, mutlaka bulunmalıdır.
T.C.nin, fabrika ayarlarına, kuruluş ilkelerine, laik düzenine, sosyal ve hukuk devletine dönmesi gerekmektedir.
“Başbuğculuktan”, “Reisçilikten” yeniden katılımcı, kuralları ve kurumları güçlendirilmiş, “Kucaklayıcı Demokratik Cumhuriyeti” yaratma gizil gücümüzün var olduğuna inanmaktayım.
Devlet ve yerel yönetimlerin tüm kurumları, yurttaşın hakkı olan “mutlu yaşama hakkı” ile “korkusuz yaşama hakkını” ete-kemiğe büründürme yolunda seferber olması gerektiğini düşünmekteyim. Bunu konuyu, ekonomide yapılması gerekenlerle sürdüreceğim.